Güncel politikanın en yararlı yanlarından biri de zaman zaman çok komik olabilmesidir. Bir şey yapılmasına gereksinim olmadan ortada bir mizah vardır. Bir de karikatüristler, yazarlar, tiyatrocular ve sinemacılar tarafından üretilmiş/yeniden üretilmiş hali olunca da, tadı bir başka olabiliyor.

Günümüzden bahsetmiyorum, bahsedebilmem mümkün değil, bahsettiğimi söyleyenler ne yapmak istemektedirler.

Günümüzde mizah yapabilmek…

Güldürmeyin insanı.

80lerden bahsediyorum. 12 Eylül karanlığından yeni kurtulmaya çalışan insanların, yönetme zanaatçıları ile yönetme zanaatçılığına aday olanlara, katıla katıla gülmesinden bahsediyorum. 

Tiyatroları tıka basa doldurup, Delileri, Yasakları izleyenlerden bahsediyorum.

Baskıcı, işkenceci bir rejimin sonrasında yapılan seçimlerden sonra kendilerinin seçtiği veya seçmediği politik figürlere “Tonton” diyebilme özgürlüğünü yaşamaktan bahsediyorum.

Dergi kapaklarından, Gırgır’dan, Limon’dan bahsediyorum.

Zübük filminden, Aziz Nesin’den, Oğuz Aral’dan bahsediyorum.

Yönetim zanaatçılarının bile kendine gülebilme özgürlüğünden.

Devekuşu Kabarenin Yasaklar oyunundaki Minik Kelebek mesela; sansürcü sistemin bir çocuk şarkısını ne hale getirdiği üzerine harika bir örnek.

Deliler’deki Boncuklu Deli İbrahim,

Gırgır Dergisinin TRT dinleye dinleye Cafer tırlattı kapağı mesela,

Limon Dergisinin İşçiler Taksim’de yürüdüler kapağı veya.

İnsan hakları alanında büyük açılımların olmadığı seneler.

Örgütlenme özgürlüklerinin önünde ciddi engellerin bulunduğu, sansürün olduğu yıllar.

Ama gevrek gevrek gülebilme şansımızın bulunduğu zamanlar.

Güncel politika gerçekten de içinde birçok komik unsur barındırır. İlkesel, felsefi, ideolojik politikadan bahsetmiyorum, onun da kendi içinde çıkmazları veya çelişkileri yoğundur ama çoğu insanın ilgisini çeken popüler politika pek bir çaba gösterilmesine gerek kalmadan güldürücü bir etki gösterebilir.

Güncel politika, popüler olmak zorundadır, popüler olmadan kitlelere ulaşamaz.

Birisinin zamanında uydurduğu, belki hiçbir altyapısı olmayan ama pratik etkileri kaçınılmaz “reklamın iyisi kötüsü yoktur” sözü, seçme alışkanlıklarını veya kıstaslarını oluşturmamış/oluşturamamış kitleler önüne sunulduğunda absürd bir hal alabilir.

Bu minvalde yolunu çizmeye çalışan yönetim zanaatçısı veya adayı da, kendi kişiliği ile oynamak zorundadır.

Annesinden, babasından, çevresinden öğrendiği geleneklerin rehberliğinde, gelenekleri işine geldiği gibi kullanmayı öğrenme yolunda elbette ki zorlanacaktır, mizah da tam bu noktada açığa çıkar.

Kendini karikatür haline getirmiş bir kişiliğin karikatürünü de çizmek zordur ve belki de mizah bugün bu yüzden, diğer tüm nedenleri hariç tutarak belirtmeye çalışıyorum, zorlanmaktadır.

Belki de bir diğer etken, mizahını kendi yapabilme yeteneğine erişmiş yönetim zanaatçıların azlığıdır. Demirel “dün dündür bugün bugündür” derken hem siyasal yörüngesindeki pragmatizmi vurgulamaktadır hem de sonradan yapılacak mizahı önceden yapmaktadır.

Mizahını kendi yapabilecek “yetenekler” ortadan kalkmaya başladığında ise o mizahı bize daha vurgulu gösterebilecek mizahçılar ortaya çıkmıştır. Akbulut fıkraları, Tansu Çiller gafları ortalığı kırıp geçirmiştir.

Bugün mizah yapmak zor, yaparsanız sonuçları belli. Yapan yaramaz çocuklar var ama terörist yaftasını yiyip cezaevinde zaman geçirmek pahasına. Çok gülüyoruz onlara da, ama ağzımızın bir kenarında buruk bir tebessümle; her şey çok gerçek.

Yoksa nasıl anlatırsınız bir insana bir şairin ayakta şiir etkinliği yapmasının yasak olduğunu; gülmeden anlatabilmek mümkün mü?

Gülmeye tam başlıyoruz, o buruk tebessüm yerleşiyor ağzımızın kenarına.

Deliler’le bitirelim; ağız dolusu gülmek için:

DELİ İBRAHİM: Gel kaçma gel onu sormayacağım. Bu konudaki başarınız nüfus patlamasından belli. Benim İstanbullu hemşehrilerime iki çift lafım var. Onu söylemeden gitmeyeceğim. Teessüf ederim size hemşehriler… Aşk olsun yahu! 300 senedir bu şehr-i İstanbul’dan ne deliler geldi geçti, niceleri gelip geçmekteyken nerdeyse her metrekareye bir tam deli isabet etmekteyken deli diye beni seçmeniz neden? Nasıl inkisar edeyim size? Bir deli ben miyim bu bana reva-yı hak mıdır? Bu vefa mıdır ey İstanbullular? Oğlum Bedrettin! Yık şu İstanbul’u. Kaz böğrünü taş taş üstünde koma meheldir bu İstanbul’a! Esas deli amcam 1. Mustafa’ydı. Adam gerçek deli olduğu için iki defa tahttan indirildi. Ama aç tarih kitaplarını bak. Allah Allah! O anlı şanlı 1. Mustafa ben boncuklu deli İbrahim. Bir bunu bilmek bile delirmek içün yeter!

SPİKER: Ama koskoca tarih...

DELİ İBRAHİM: Ne tarihi be! Tarih mi yazıyorsunuz siz! Sizin yazdığınız kil ü kal, dedikodu... Muzır neşriyat! Oğlum Turgut... Tonton çocuğum! Sen veletleri muzır neşriyattan kurtarmayı bırak. Bizi kurtar bizi. Tanrı cümlemizi beni ve bilhassa seni bu tarihçilerin şerrinden korusun yavrum. Amin!

(Anlatıcı sahneye girer.)

ANLATICI: Sultan boncuklu deli İbrahim! Ziyaretçin var oğlum.

DELİ İBRAHİM: Valide sultandır. Marlboro’yla Playmen getirecekti…[1]


[1] Yazar; Turgut Özakman, Devekuşu Kabare Oyunu