1973’te, henüz bir lise öğrencisiyken okumuş not almışım. Bertrand Russel’ın İktidar adlı kitabından söz ediyorum. Şöyle diyor: “Birçok kimseye siyaset zor gelir ve bu yüzden bu kimseler bir önderin ardı sıra gitmenin kendileri için daha hayırlı olacağını düşünürler. Bunu tıpkı köpeklerin sahiplerine bağlanışı gibi içgüdüsel bir yoldan, bilinçsiz olarak yaparlar.”
Bu satırların altını neden kalın siyah bir kalemle çizip defterime de almışım; hatırlamaya çalıştım. 50 yıl sonra, yani şu sıralar okuyup altını çizmiş olsam bence daha anlaşılır, ama 1973’te neden? Bulamadım! Devam edelim: Bakın, şu satırların da altları çizilmiş tarafımdan: “Her insan eğer elinden gelse tanrı gibi olmak ister. (…) İnsanoğlunun sınır tanımayan özelliklerinin en belli başlıları, iktidar ve şan kazanma istekleridir. (…) Toplu heyecan insana sağduyuyu, insanlığı, hatta kendini koruma duygusunu bile unutturan, iğrenç kırımlara girişilmesini mümkün kılan, kahramanca şehit olmayı göze aldıran tatlı bir sarhoşluktur.”
Doğrusu bütün bu sözleri ben çok düşündürücü buldum. Hayatla hiçbir bağı ve karşılığı olmayan uyduruk sözlerin ortalıkta cirit attığı, akıllı uslu dediğimiz bazılarının bile o ‘kişisel gelişim’ zırvalarına önem ve değer verdiği böylesi bir zaman ve mekânda -haklısınız!- Bertrand Russel’ı kim takar! Tabii ki ben ve benim gibiler. Çünkü efendim, söyleyin bakalım, kim iktidar olmak istemez? Yani kim yakın çevresinden başlayarak uzaklara kadar muktedir olmak istemez? Üstat doğru söylüyor: Her insan, elinden gelse tanrı gibi olmak ister. Daha çok şeyi kontrol edebilen, yönlendirebilen, şekle sokabilen, inandıran… ABD casusu FETÖ -sözgelimi- böyle değil mi?
Fakat hazin olan, aynı karaktere kendilerini aydın, ilerici, edebiyatçı, entelektüel, devrimci vs sanan çevrelerde de rastlamamız. Şairlere bakın mesela, birkaçı dışında pek sevmezler birbirlerini. Şairler arasında gerçek dostluk, sevgi bağı eskidenmiş, bazılarını kitaplarda okuyoruz. Hakeza, yazarlar da öyle… Ressamları, müzikçileri, tiyatrocuları bilmiyorum, belki onlarda da vardır birbirlerini çekememezlik. Geçenlerde ayaküstü sohbet etme olanağı bulduğum eski bir dostum özellikle İzmir’de birçok şair çevresinin bulunduğunu, o çevrelerden birine mensup değilsek işimizin çok zor olduğunu söyledi. Yani çete gibi, dedi bir ara. Yani üçü beşi ya da yedi sekizi bir araya gelmiş, aralarından birini üstat belleyip çevresinde toplanarak adalarında iktidar olmuşlar.
Bu, insanoğlunun doğasında olmalı. Ya iktidarın başı olacaksın, ya da iktidar olması mümkün bir çevrenin adamı. Çünkü ancak orada var olabiliyorsun. O çevrelerin birinde olmazsan şiirleriniz yayımlanmaz. Tanpınar gibi, “sükût suikastı”na bile uğrarsın.
Dünmüş, şimdiymiş, yarınmış… Aslında hiçbir zaman!