Seçimlere günler kala iktidar cephesi ve uzantılarının kullandığı dil, işçi ve emekçileri baskıyla yola getirme, mücadeleci kesimlere karşı paramiliter güçlerin devreye sokulduğu ve bu durumun artacağını göstermektedir.
İktidar ve uzantılarının söylemi
Yazının kaleme alındığı saatlerde Erdoğan Selahattin Demirtaş'a yönelik, "Selo'nun kendisi aslında Kürt değildir, Zaza'dır!" ifadelerini kullandı. Hemen öncesinde Devlet Bahçeli, “Demokrasinin olmadığı bir ülkede gayrimeşru TKP’nin seçimlerde boy göstermesi akıl dışılıktır. HDP’nin kayyumu olan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi'yle, SOL Parti’nin ve Türkiye İşçi Partisi’nin ahlaksızca propagandası yapılan sözde diktatörlük ve tek adam rejiminde seçimlere katılabilmesi olacak şey değildir” sözleriyle, tekerleme gibi görünen konuşma tarzıyla devrimci, demokrat çevreleri hedef gösterdi.
Erdoğan işçi ve emekçileri kasıp kavuran enflasyonun sonucu olarak ortaya çıkan soğan zamlarını dile getirenleri hedef tahtasına koyarak, "Bir profesör ne dese beğenirsiniz, 'Köprü yapmakla, baraj yapmakla, havalimanı yapmakla bu iş çözülmez, soğan patates kaç lira onu söyle.' Bu adam profesör. Müsvedde bu. Senin profesörlüğünden bu millete ne hayır gelir" sözleriyle halkı ve muhalif kesimleri hedef alan kışkırtıcı dilini yeniden devreye soktu. İzmir’de yaşayan görsel iletişim tasarımcısı Mahir Akkoyun’un da gözaltına alınma nedeni iktidarın ekonomi politikasını teşhir etmesiydi.
Aynı haftada BBP lideri Mustafa Destici’nin, TİP Genel Başkanı Erkan Baş'a yönelik olarak, “Adam Tito artığı. Gerçek soyadı Jusoviç. Alman istihbaratlarının kontrolünde yetiştiriliyorsun, Türkiye'ye gönderiliyorsun” konuşması da göstermektedir ki, üslûp ve dilin sertleşmesi iktidar ve uzantıları tarafınca ortak karar alınarak hayata geçiriliyor. Muharrem İnce de “Ben de Cumhur İttifakı’nın uzantısı sayılırım” diye düşünmüş olacak ki, "1994 seçimlerinde Sayın Erdoğan oy istemeye geneleve gitmişti. Doğru bir iş yapmış. Oy herkesten istenir. HDP'den de istenir" biçiminde iğrenç zihniyetinin bir ürünü olarak çirkin bir açıklama yapmıştı.
Söylemle birlikte saldırı!
Elbette yaşanan gelişmeler sadece söylemin sertleşmesiyle de sınırlı değildir. CHP’nin İstanbul ve İzmir’de, Yeşil Sol Parti’nin de İstanbul, İzmir ve Ankara seçim bürolarına yapılan saldırılar paramiliter güçlerin devreye sokulduğunu göstermektedir. Yeşil Sol Parti’nin mitinge dönüşen seçim bürosu açılışlarına da türlü bahanelerle saldırılar düzenlenmiş, gözaltı furyası başlatılmıştır.
İktidar yeni bir söylem üretememekte, acziyetini ve iktidarını kaybetme korkusuyla halkın geniş kesimleri ve onların temsilcilerine saldırıları arttırıyor, arttıracaktır. AKP’nin iktidar tarihi de gösteriyor ki, “düşmanlaştırıcı” dili ile birlikte, seçim kazanılması için her türlü yol, yöntem, pratik adım atılabilir. Göçmenlere, Kürtlere, kadınlara, sosyalistlere; iktidar ve uzantılarının hunharca saldırılarının nedeni, kaybediyor olmaları. Seccade gibi türlü formüllerle halkın karşısına çıksalar da halkın geniş kesimleri kutuplaştırıcı dilden rahatsız olduğunu göstermektedir.
“Seçim gününe kadar ‘ne yaparlarsa yapsınlar’ kaybedecekler” gibi iddialı sözler sarf edilmektedir. Muhalefetin birlikte hareket etmesi ama esas olarak geniş halk kesimlerini saldırı ve provokasyonları püskürtebilecek yegâne güç olarak gören mücadele birlikleri bu süreci başarıyla atlatılmasının başat yoludur. Halkı frenleyen değil, halkın birlikte mücadelesini güçlendirecek bir hat kurulabilir. İşte o zaman iktidarın korkusu, yenilgiye dönüşecektir.