Merhaba Sevgili İskender,

Arkadaşlarım bizim gazetenin bugün çıkan sayısının manşetini “Küçük İhmalde Büyük Yangın” diye atmışlar. “Küçük ihmal” dedikleri, geçen yılki yangınların yüzde kırk ikisinin neden olduğu “izmarit”!

Haberi okuyunca aklıma senin, “Orman yangınlarının kundakçısı, uygarlıktır.” dediğin düştü. Biliyor musun, “Çocukken benim de bir ormanım vardı.” Okullar yaktı onu, uygarlığın okulları! Şimdi burada, seninle paylaştıklarım da o ormandan çaldığım, adına belki “anı” dedikleri “anlar”dan öte değil. Ne varsa “waliz”imde yakıp yakıştırıp söyleyeceğim işte.

Ağaçlarla iç içe yaşamaktan mıdır, her biri bin bir kuyruklu yalanla yanan yürekler gibi, ardı ardına çıka(rıla)n “yangın”lar da çok yakıyor yüreğimi. Anlaşılan o ki son ağacı kesinceye dek durmayacak insan, kestiğinin ne olduğunun farkında bile olmadan.

Sevgili İskender,

Yine o bildik hüzün ormanına düştü ya yolumuz. “Türkçenin en güzel sözcükleri, vurgu olarak, ‘hazan’, ‘hasret’, ‘ıstırap’, ‘keder’... Bunlar bir kere müzikalitesi olan sözcükler...” yaklaşımın gelip oturdu satırın başına... Saydıklarına ‘hüzün’ de dâhildir bence. Sahi, bunların olmadığı (ya da taşıdıkları anlamın inceden aktarılmadığı) metinleri niye eksik söylenmiş gibi duyumsarız?

Senin bir söyleşide, “Şu anda bütün insanlar mutlu olsalardı benim yazı yazma şansım kalmayacaktı...” dediğini okuyunca hayattan çaldığım anlardan biri daha düştü aklıma:

Bir gün yazar dostlardan biri -anımsayamadım şimdi, kimdi-, “Öykü kazada gizlidir.”  demiş, ardından da şunları eklemişti: “Biletinizi aldınız, hazırlıklar tamam. Bindiniz trene... Hiçbir sıkıntı/ sorun yaşamadan gittiniz gideceğiniz yere ve döndünüz. Öykü yoktur burada! Ne zaman ki bir kaza, arıza, sıkıntı yaşanır öykü tam da orada gösterir kendini...”

Gazetelerin üçüncü sayfalarına mahkûm, hayatlarında büyük hikâyeler gizli insanlarımızın hikâyelerini de yazdın ya, o insanlar üçüncü sayfalara sığmaz oldu şimdi... Neredeyse bütün sayfalarındalar gazetelerin... Sayfaları gibi kederleri de büyüdü çünkü.

Yanı başımdaki telefonum çalınca baktım. Şair dost Betül Tarıman’dı. Antalya’nın sıcağına şiirin, sanatın serinliğini katıverdik kısacık sohbette. Elbette seni de konuştuk, yangınları ve yanılgıları da.

Birkaç gün önce de öğretmen arkadaşım Esra Yıldırım ve Ankara’nın, İzmir’in iz bırakmış eğitim yöneticilerinden Behçet Yavuz’u ağırladık bizim bahçede. Eğitim, edebiyat, sanat ve hayat derken söz dönüp dolaştı insana geldi. Bir gün bir anaokulunda, okulun müdürü, çocuklara tanıtmak istemiş Behçet Bey’i:

“Evet, çocuklar, Behçet Bey il milli eğitim müdürümüz...” der demez çocuklardan biri atılmış:

- Hayır! İnsan o!

“Nuh’u örnek aldım. İnşa ettiğim gemiye, sevdiğim ne varsa yüklüyorum.” diyorsun ya bu çocuk da elini kolunu sallayarak binerdi o gemiye. Ve gider Bodrum’da tanıdığın dört-beş yaşlarındaki kızla, Beşiktaş’ta, farkında bile olmadan, ilk kitabının (“Gözlerim Sığmıyor Yüzüme”-1988) adını koyan oğlanın yanına otururdu.

Sevgili İskender,

Şu senin çocukların var ya onların arkadaşlarından derlediğim “şiir”lerden oluşan ikinci kitabım (“Ay Anne Bak Ay İçimden Dolanıyor”) yakında çıkıyor. Görmeni çok isterdim.

Yapıtlarda tanışıklığımız bir yana, ilk karşılaşmamız İzmir’in unutulmaz şiir buluşmalarındaydı. Sonra yine İzmir’de bir etkinlik. Ve imza günleri... 36. İstanbul Kitap Fuarının bitiminde, İzmir’deyiz. Kasımın 19’u... Çocukları, kitapları, yazıyı, şiiri ve hayatı konuşuyoruz. Kızımız Emek’ten de açılıyor söz. Ve şunları yazıyorsun “Kırık Kadeh Sineması İftiharla Sunar”ı imzalarken: “Bekir’e... Şiire bir evlat ver!

Tam bu sırada aradı Emek. Senin ve bizim “gemi”leri konuştuk. “Benim gemidekilerin kimi çürük çıkıyor, kimi tatlıma sirke döküyor.” deyince ben “Çevremizi yargılamanın, tanıdıklarımızı doğru konuşlandırmanın kibir olmadığını bilmek gerek...” deyip koyduk noktayı. Sahi, çocu(klu)ğun ötesi kirlenme değilse nedir?

Her yerde ve daima kendin olmanla bildim ben de seni... Yazdığın, söylediğin kuru yolculuklar değil, hep “etteki diken”di!

“Bir gün...” dediğin tez geldi küçük İskender; “annen erkenden eve çağırdı” işte. O günden beri kulağımda çınlar durur “Güzel bir hayat yaşadım, biraz daha uzun olsun isterdim.” dediğin.

........................

küçük İskender (şair/ 28 Mayıs 1964-3 Temmuz 2019)

2 “İzgazete”, 07.07.2020

3 “İkinci Waliz”, küçük İskender, şiir-metin-günlük, Can Yayınları, Haziran 2018, İstanbul

4 “Yeni Binyıl-Kitap”, 24 Mart 2000

5 “küçük İskender’le söyleşi”, Eray Ak, “Cumhuriyet Kitap”, 15 Haziran 2017

6 Ayrıntılar için; küçük İskender,’in, “‘Her Şey’ Ayrı Yazılır” kitabında yer alan “Çocukların Yazdığı Şiirleri Kitaplaştırmak Zorunluluğu” (s.52-53) okunabilir.