Başlığı okuyanlar arasında önemli sayıda insanın aklına her halde ilk olarak Ferit Edgü’nün ustalığında kaleme alınan kitabı gelecektir. Kitabı okumayanlara da tavsiyede bulunduktan sonra; yazmak işinin kendisini bir eylem olarak ele almanın önemini vurgulayıp devam edelim. Bu yazının çıkış noktasını İz Gazete’nin serüveninin biçim itibariyle farklılaşarak devam ettiği şu günlerde genel olarak “yazmanın” özel olarak da gazetecilik pratiğinin kendi içlerindeki birbirinden farklı hallerine şöyle bir göz atmak, biraz dokunmak belki biraz da belli yönlerini öne çıkartıp, belli yönlerini zedelemek olarak tarif edebiliriz.
Bugünün gazetecilik pratiği göz önünde tutularak bir değerlendirme yapacak olursak; yaşamın içerisinde halkın haber alma hakkının aracısı bir faaliyetten ziyade halkı kuşatmanın bir aracı olma niteliği taşıyan, kimilerince adına gazetecilik denen “kalemşörlük”, ziyadesiyle zedelenmesi gereken, kâğıda dökülen her harfle dahi teşhiri yapılması zorunlu olan bir pratik olarak yaşamımızın orta yerinde duruyor. Bugünün insanları olarak, gündelik yaşamın içerisinde devasa propaganda aygıtlarınca kuşatılmış durumdayız. Gazeteleri, televizyonları, sosyal medyası ve burada sayamadığımız onlarca aracı ile topluma gerçekte olanı göstermek yerine olmayan bir şeye inandırmayı kendisine görev edinmiş kimselerin yürüttüğü “holding faaliyetlerine” kalemiyle darbeler indirmek her zamankinden daha önemli bir görev olarak halktan yana gazetecilerin ertelenemez sorumlulukları arasında yer alıyor.
halkın önüne gazetecilik olarak sunulan bu türden faaliyetler memleketin tüm kaynaklarını yağmalamaya hazır holding faaliyetleri olmanın bir adım ötesine geçememektedir. Siyasal iktidarın hoşuna gitmeyecek tek kelime eden bir gazeteci, ertesi gün patron direktifiyle kendini kapının önünde bulabilir. Patron için bir sonraki ihale, halkın haber alma hakkından, gazetecinin kendini ifade etme özgürlüğünden daha önemlidir çünkü. Kendi çıkarlarını koşulsuz olarak siyasal iktidarın yanında durmakta gören bu türden kalemşörler; kara propaganda yöntemleri ve bin bir türden yalanları ile bağlılık yeminlerini her fırsatta yönetenlere ifade ederler. Bir gün Kabataş’ta türbanlı kadına saldırıldı derler, diğer gün camide içki içildi... Bir bakarsınız 8 Mart’ta yürüyüş yapan kadınlar, onlara göre ezanı ıslıklamış olur. Halka ana avrat saydıran müteahhit vatansever olur, yeşili, maviyi, akarsuyu, gökyüzünü koruyan memleket insanı vatan haini...
Yukarıdakilerin aksine bazen de ödediği ağır bedellere rağmen doğruyu ve gerçeği söylemekten geri durmayan bir gazetecilik örneği karşımıza çıkar ki savunduğu değerler bütünü koca bir insanlık tarihinin de ortak değerleridir. Tıpkı Musa Anter, Uğur Mumcu, Metin Göktepe, Hrant Dink ve daha yüzlercesi gibi.
Bu onurlu gazetecilik tarihinin soylu değerler denizinde küçücük bir damla olarak yerini alma umuduyla yoluna devam eden İz Gazete, şimdilerde günlük olarak İzmir’e yeni bir soluk getirmenin peşine düştü. Yazmanın bir eylem biçimi olduğunu bilerek, ama sadece yazmanın görece dingin sularında dolaşarak bir şeyleri değiştirmenin de mümkün olmadığını unutmadan, İz Gazete’nin bu serüveninde yer almanın verdiği heyecan ve umutla herkese selamlar.