Bürokrasi ve yönetim aygıtında çürümenin her gün arttığı, kokunun yayıldığı ve sarsıntının şiddetlendiği, geniş kesimlerce yönetim biçimine güvenin yitirildiği bir dönemden geçiyoruz. Yolsuzluklar, anti demokratik uygulamalar, grev yasakları ve çeşitli baskı biçimleriyle devam ettirilen tek adam rejiminin getirdiği bıkkınlığı yama niyetiyle kapatmak üzere hazırlanan anayasa değişikliği 6’lı masa tarafından açıklandı.

Halkçı, demokratik bir anayasadan çok devlet mekanizmasının iyileştirilmesi ve kurumların itibarının kurtarılmasının asıl amaç olduğu açıkça ifade edildi. Tek adam rejiminden kurtulmanın yanında mevcut duruma kıyasla daha ileri denilecek adımlar atılmak istendiği kabul edilmelidir. “Yetmez ama evet”, “tek adam rejimine göre iyidir”, “En ilerisi bu kadar olur” diyenler yine çıkacak mıdır? Mutlaka çıkacaktır. Ağır boğucu rejimin havasından sonra soluk almak üzere yılana sarılmak misali, tek adam rejiminden az da olsa ilerisi ile yetinme, fısıltı biçiminde yayılacaktır. Daha ilerisini istemek de hayalperestlikle suçlanacaktır.

İŞÇİYLE BAŞLADI AMA…
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği önerisiyle 6’lı masa, “Anayasa; haksız yere kovulan işçinin, ormanı talan edilen köylünün, evinde şiddet gören kadının, okula giden çocuğun, geleceğini var etmeye çalışan gencin, sorusu çalınan öğrencinin, kürsüsü elinden alınan akademisyenin, yazdığı haberden yargılanan gazetecinin daima cebinde taşıyacağı ve her haksızlığa uğradığında, ‘durun benim anayasam var’ diyeceği kitaptır” sunumuyla başlattı etkinliği.

Hazırlanan anayasa metninde işçilerin iş güvencesi, grev hakkı gibi temel taleplerinin görmezden gelindiği, etkinliğin başlangıcındaki ifadelerle “haksız yere kovulan işçi”ye göre anayasa metni oluşturulmadığı anlaşılıyor. Lokavt gibi işçilere karşı maddeler korunmuş, eski düzene yama ihtiyacı bile duyulmamıştır.

Grevlerin türlü bahanelerle yasaklandığı, işçi ve emekçilerin her türlü örgütlenmesine hunharca saldırıldığı bir dönemin “eleştirisi” olarak hazırlanacak bir metinde, işçi ve emekçiler için maddelerin olmaması kabul edilemez. Düşünce ve ifade özgürlüğüyle basın ve haberleşme özgürlüğünün, toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkının önündeki tüm yasal ve kurumsal engellerin kaldırılması, işçi ve emekçilere sınırsız sendikal, siyasal örgütlenme ve grev hakkı tanımayan bir anayasa metninden gerçek demokrasi çıkarılamaz.

LAİKLİK
Gerçek bir laiklik için dinin devletten ayrılması gerekiyor. Dinin kişiye özel bir alan olduğu ilan edilmeden, eğitim alanındakiler dahil devletin tüm dinsel kurumlarının feshi, dini kurumlar ve cemaatlerin devlet tarafından finansmanına son verilerek dinsel alanın bütünüyle inananlara terk edilmesi gerçekleşmeden Türkiye’nin laik olduğu veya olacağı söylenemez. Zorunlu din eğitiminin kaldırılması, müfredatın dini içeriğinden ayıklanması, inanma ve inanmama hakkını kapsayan gerçek bir inanç özgürlüğü garanti altına alacak biçimde laiklik ilkesinin de 6’lı masaca düzenlenmediği görülmektedir. İyi Parti ve CHP’nin en başat olarak gösterdiği ve anlaştığı laiklik ilkesinin de ne yazık ki, sözde laikliğin ilerisine geçemeyeceği yeniden görülmüştür.

KÜRT SORUNU
“Ülkenin en önemli sorunlarından biri nedir?” diye sorulacak olsa verilecek cevapların başında, Kürt sorunu gelecektir. Çok uluslu bir ülke olarak ülkemiz, uluslar ve ulusal topluluklarla tam hak eşitliği sağlamadığı müddetçe de bu sorunun çözümü mümkün değildir. 6’lı masanın ne yazık ki, Kürt sorunun çözümüne dair bir kaygısı olmadığını da görüyoruz. “Seçmenin kaygıları” ile açıklamaya çalışacakları bu durum ne yazık ki, ülkeyi sorunun çözümü bir yana derinleştirici etkisi ile karşı karşıya bırakacaktır.

BAŞKACA MESELELER

Seçim barajının yüzde üçe düşürülmesi için hazırlanan metin, seçim barajı gibi demokrasinin yanından geçemeyecek bir uygulamayı yumuşatmaya çalışıyor. Parti kapatma konusunda, zorlaştırıcı ancak ucu açık biçimde bırakılmış ifadelerle “kapatarak bir partiyi” bitirme kozunu da bir şekliyle elinde tutuyor. Elbette 6’lı masadan “halkçı, demokratik bir anayasa” beklemiyorduk. Ancak ölmemek için sürekli sıtmaya razı olma ile karşı karşıya bırakılınca, ülkenin en “ileri” kesimleri bile, kıyas eşiği olarak tek adam rejimini gösteriyor, demokratik olmayacak girişimleri kabul etmemiz isteniyor. “Yetmez ama evet” biçiminde uzun yıllar tartışılan, “yetmez”iyle ilerici, “evet”iyle gerici bir çizginin politik dehâlık olarak yutturulmaya çalışıldığı da hatırlanırsa, yetmez olana yetmez demeden de halkçı bir anayasa mücadelesi havada asılı kalıyor.

Bugünün esas ihtiyacı ve sorunların köklü çözümünün halkçı, demokratik bir anayasadan geçtiği, bunun için mücadele verilmesi gerektiği çok açıktır. “Halkçı, demokratik anayasa nasıl olmalı?” sorusana ise diğer yazılarımızla cevap vermeye çalışacağız.