İnsan varlığının ortaya çıktığı günden beri ekonomik faaliyetler farklı düzeylerde var olagelmiştir ve o toplumun kültürel yapısının bir parçasını olmuştur.
Ekonomik faaliyetleri düzenleyen İnsan topluluklarında üretimden tüketime, tasarruftan yatırıma kadar ekonomik nitelikli birçok olayı yönlendiren, insan aklıdır.
Ülkede bazı zihniyet bozukluklarının somutlaştığı ise herkes tarafından biliniyor ve görülüyor. Bir ülke yönetiminde zafiyetler ortaya çıktı mı, bunun yan etkisi olan yozlaşma, çürüme de ortaya çıkıyor.
Yozlaşma önce zihniyet bozukluğuyla başlıyor. Hayali ihracat, vergi kaçırma, israf, görgüsüzlük, rüşvet, gösteriş, tüketimine yönelim gibi birçok örneği bu zihniyet bozuklukları olarak sıralayabiliriz.
İktisadî politikaların rasyonel ve toplum menfaatlerine uymayan tarzda plânlandığı görünüyor. Zamlar, enflasyon, işsizlik gibi sorunlar bunun gerçekliğini ortaya koyan sorunlar.
“İnsan sadece maddî tatmin için hareket eden bir varlık değil” diyor bilim insanları. Katılıyorum. Hayali ihracat yapan, karaborsacılık yapan, devlet kaynaklarını sömüren bir kimse, ferdî kâr açısından, ekonomik alanda başarılıdır. Ancak, ahlâkî açıdan, kamu menfaatlerini ferdî menfaatleri için sömüren bir insandır ve yapılan ekonomik faaliyette kamu yararı göremezsiniz.
Ancak gelişmiş bir toplum olabilmenin şartlarından biri de, halkın huzuru için fert ve toplum menfaatleri arasında bir denge kurulması şarttır.
Bu var mı bizde? o da yok.
Yetişmiş nitelikli insan gücü stratejik bir önem taşımaktadır ve maalesef bu konuda da kaynaklarımızı tüketiyoruz.
Bakın bir başka sorun ise beyin göçü.
Bizim gibi ülkeler, sadece fizikî değil, küresel sermaye yönünden de açıklarla karşılaşmaktadırlar. Beyin göçüne konu olan insan unsurunun göç olgusu içinde yer alması, çağımızda eğitimin sosyal hareketlilik üzerinde etkili olmasıyla ortaya çıkmıştır. İnsan gücü kaynaklarının gerek sayı gerek nitelik olarak gelişmişliği sosyal gelişmişliğin de bir göstergesi hâline gelmiştir. Bu göstergeler bizi işaret ediyor mu?
Hayır etmiyor. Alakası bile yok ve bu durum kısaca toplumsal yozlaşmadan başka bir şey değildir.
Bu konuyu açmak gerekirse, toplumlarda oluşan yozlaşmanın önemli etkenlerinden biri de tarihsel nedenlerdir. Toplumların tarihsel süreç içinde yaşadığı olaylar, çözülme ve yozlaşma oluşturabiliyor. Dün, “Benim memurum işini bilir” diyen Özal döneminde başlayan rüşvet sürecinin bugün geldiği nokta, işi büyültüp uluslararası rüşvet olayları silsilesi.
Bir ülkede ekonominin kötüye gidişi durdurulamazsa toplumu ve bireyleri olumsuz yönde etkiler. Bu etkilenme zamanla yoksullaşmayı ve eğitim başta olmak üzere birçok alanı etkilemeye başlar. Fiziksel ve ruhsal anlamda sağlıklı insanlar yetişmesi güçleşeceğinden ahlaki yozlaşmanın altyapısı oluşturur.
Yine siyasal yapılardaki yozlaşma toplumu derinden etkiler ve zarar verir.
Nasıl mı?
Toplumun farklı kesimlerinin siyasi alanda kendini ifade edememesi sonucu, siyasetin dar bir kesimin elinde kalarak kişisel çıkarlara alet edilmesi, siyasal kayırmacılık, rüşvet gibi yozlaşmalara neden oluyor ve ülkemiz bu konuda maalesef kötü durumda.
Bugün yaşadığımız durum bunu açık ve net ortaya koyuyor. Toplumlarda oluşan yozlaşmanın önemli etkenlerinden biri de tarihsel nedenlerdir. Toplumların tarihsel süreç içinde yaşadığı olaylar, toplumlarda çözülme ve yozlaşma oluşturabilir. Örnek olarak, savaşların toplumlarda oluşturduğu yıkımlar ekonomik ve sosyal anlamda kötü gidişe neden olur. Bu kötü gidiş o toplumda yozlaşmanın altyapısını oluşturur.
Vali, Kaymakam gibi yöneticilerin politize olması, partili gibi davranması durumu görev yaptığı kurumu politik bir görünüm kazanacak, yönetici astları, yöneticiden çok politikayı araç olarak göreceklerdir. Bu durum, yani Bürokratik yozlaşma ülkemizde birçok kurum ve kuruluşta da ne yazık ki yaşanıyor.
Anayasaya göre Cumhurbaşkanları, milletvekilleri görevlerine başlarken, “Namusum ve şerefim üzerine yemin ederi” derler ve yeminlerine uygun davranmaları beklenir. Buna uyulmaması ise politik yozlaşmayı doğurur. Bu da ne yazık ki ülkemizde yaşanan ‘politik yozlaşma’ sına bir örnek. Rüşvet, adam kayırmacılık, siyasal kayırmacılık da bu kategoriye giriyor.
Bir toplum eğitim, bilim, demokrasi, hukuk, insan hakları, düşünce özgürlüğünden uzaklaştıkça, adım adım yozlaşmaya ve çürümeye başlıyor.
Geleceğimiz olan çocuklarımız ve bu kötü duruma düşmemek için toplum olarak mücadele etmemiz gerekiyor. Başka yolu yok.