Ülkedeki yıkımı her alanda dibine kadar yaşıyoruz, öne çıkan elbette ekonomik göstergeler oluyor. Enflasyon, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, işsizlik, asgari ücret… gibi günlük hayatımızı yakından ilgilendiren yaşamsal sorunlar, haliyle bizi içine çekiyor. Öyle olması da doğal; hep dediğim gibi bu ülkede sıradan vatandaşlar için yaşam, var olma mücadelesine dönüştü.
Ancak, tüm bunlarla bağlantılı hatta bu ekonomik çöküşten beslenen, sessiz ve derinden gelen bir başka sorunumuz var. Hangimizi ne zaman nerede vuracağını bilmiyoruz. Çoğu haber bile olmuyor, ört bas ediliyor. Toplumsal çürüme ve çöküşün en büyük göstergesi olan ‘suç patlaması’ndan söz ediyorum. Hırsızlık, gasp, dolandırıcılık, uyuşturucu, yaralama, cinayet, çeteleşme vb..suçlardaki artışın ne kadar farkındayız acaba?
Yakın çevremizden duyduğumuz, bir şekilde haberdar olduğumuz ama bırakın yargıya, polise bile intikal etmemiş o kadar çok vaka var ki. İnsanlar ‘nasılsa bir şey çıkmaz’ düşüncesiyle yaşadığını sineye çekiyor, evine hırsız giren polis bile çağırmıyor. Şehir efsanesi gibi ne olaylar anlatılıyor, ne kaydı var, ne de haber olmuş. Ama yaşanmış, yaşanmaya devam ediyor.
Hani o hiç güvenmediğimiz TÜİK rakamları bile bize çok şey söylüyor. 2009 ile 2019 arasındaki 10 yılda suçu kesinleşen hükümlü bazında sayılar, cinayet altı kat, cinsel suçlar on kat, hırsızlık yedi kat, uyuşturucu on bir kat artmış. 2020 yılı Adalet Bakanlığı verileri ise ‘kriminal bir toplum’ olduğumuza işaret ediyor. Sadece bir yılda, 13 milyon kişi herhangi suçtan şüpheli, 10 milyonun üzerinde mağdur/müşteki kayda geçmiş.
Yani ülkemizde suçlular ile mağdurları topladığınızda 2020 yılında rakamın 23 milyonu geçtiğini görüyoruz ki, bu kaldırılabilir bir durum değil. Dahası, mültecilerin eğitimsiz, yersiz yurtsuz bireyleri, onların burada doğan çocukları, potansiyel sorun olarak değerlendiriliyor. İktidarın bu insanları Türkiye’ye alıp sokaklara salıvermesinin de suçlu/mağdur yaratma anlamında toplumda yara olacağı çok aşikar. Böyle bir suç/suçlu/mağdur fotoğrafı o toplumda huzur bırakmaz, nitekim durum tam da bu. Tekinsiz, güvensiz bir ülke olmaktan öteye gidemeyiz.
Mezarını kendi kazdı, huzurla uyusun!..
Haydi buradan, hak savunucusu avukatların büyük başarısına geçeyim… Başta İzmir, bu başarıyı ilmik ilmik ören, bedel ödeyen tüm Baro’ları kutluyorum. Bir zamanlar umut olarak görülen ancak mutasyona uğrayıp iktidara yanaşan Feyzioğlu, hani derler ye, ‘kendi mezarını kazdı’ tam da bunu yaptı. Kendi sonunu hazırladı, artık huzurla uyuyabilir, zira bundan sonra hem muhalefet hem iktidar; hiçbir cenahta yeri yok. Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranamadı, son yılların en büyük kaybedeni oldu!.. Darısı, yanaşmaya çalıştığı Saray ve şürekasının başına diyelim artık!..