Bu ay, iktidardaki 22. yılını dolduran siyasi parti ve yancıları, bu süreçte varlığını sürdürmek için ülkeyi germek, korku salmak, toplumu bölmek dahil pek çok tehlikeli senaryoyu hayata geçirdi; belirli ölçülerde sonuç da aldılar.

Aldılar ki, hala iktidardalar!..

Ama son günlerde senaryolar giderek daha tehlikeli boyutlara taşınıyor!.. Artık ülkeye, milli iradeye, seçmenlere ‘meydan okumanın nirvanasına ulaşıldı’. Sergilenen kaba, hukuksuz güç ve gövde gösterileriyle toplumun sinir uçlarıyla oynanıyor ve bu gidiş, ne yazık ki hiç istenmeyen yönlere evrilme potansiyeli taşıyor. 

Türkiye’de demokrasi filan olmadığı yıllardır söyleniyor, elimizde tek argüman sandık kalmıştı; iktidar açısından artık bunun da değeri ve önemi yok! Sandık, seçimler, millet iradesi; iktidar yeniden seçilirse geçerli seçilemezse yok sayıldığı bir noktaya taşındı. 

Anayasa değişikliği ve tek adamın tekrar aday yapılacağı olası erken seçim kararında, Dem Parti’yi yanına almak için ‘Öcalan’ kozunu oynayan ancak anlaşılıyor ki istedikleri sonucu alamayan iktidar, yine ‘yargı balyozunu’ eline alıp ortalığı darla dağin etme yoluna gitti. 

İktidar için artık geçerli motto şudur; ‘Yani benimsin ya kara toprağın’… Yani, iktidara destek veriyorsan; ister vatandaş, ister siyasi parti ol; eğer tek adam rejiminin devamına yol vermiyorsan; başın belada!.. Marazi bir durum!..

İstediklerini alamadıklarında, ya belediyeyi elinden alırlar, başkanlar akıl almaz hukuksuz iddialarla içeri atılır; yani muhalefet ediyorsan cezaevi yolu muhtemeldir!..

Nitekim, yancısı ‘ya uzattığımız eli tutarsınız ya da yumruklaşırız’ diyerek niyetlerini açıkça deklare edebiliyor. 

Son yazılarda sürekli ülkeyi daha zor günlerin beklediğini yazdım, söyledim…O günler geldi, daha da gelecek. Burada muhalefetin bu süreci hangi strateji ile yöneteceği çok önemli. Genel Başkanlıktan gittikten sonra birden ‘şahin’ kesilen Kılıçdaroğlu’nun sine-i millet öneresinin iktidarın işine yarayacağı kesin. Meclisteki dayanışma ve toplumun tepkisine doğru önderlik etmek gerekiyor. Halkın hayat pahalılığı, yetersiz maaşlar, geçin sıkıntısı, eğitim, sağlık vb. sorunlarının unutturulmasına imkân vermeden sokağın, vatandaşın gerçek gündemini diri tutmakta fayda var. 

Ülke yönetilmiyor, savruluyor; ‘dur bakalım bu ülke senin kişisel malın, halkı da maraban değil’ diyecek güçlü seslere ihtiyaç var!.. Yoksa bunlar istemediği her kurumu, kişiyi ‘kara toprağa yani cezaevine’ gönderme potansiyelini sürdürecek.