Zamla yatıyor zamla kalkıyoruz. İzmir’de, İstanbul’da kamyon şoförleri kontak kapatma eylemi gerçekleştirdi. Neredeyse tüm illerde emek, demokrasi güçleri zamlara karşı açıklamalarda bulundu, eylemler yaptı.

“Patronlara servet vergisi getirilmesi” talebiyle Adana Demokrasi Güçleri’nin düzenlediği basın açıklamasında dikkat çeken bir konuşma yapıldı. Adana’da yapılan zamla toplu taşımanın 14 liraya yükseldiği ifade edilerek bir yurttaşın eylem öncesinde, “Biz 4 kişilik aile olarak bu basın açıklamasına gidip gelsek 112 lira yapar. Nasıl geleceğiz?” dediği aktarıldı. Belki biraz irdelense eylemlerin yapıldığı tüm illerde benzer bir tabloyla karşılaşabiliriz. Elbette basın açıklamaları ve eylemlerin katılımında yaşanan “darlık” sadece bununla açıklanamaz. Ancak yapılan gözlemle, gerçeğin bir yönüne işaret ediliyor.

Yerel Eylemlerin Önemi

Emek, demokrasi güçleri her ne kadar zayıf bir dönem yaşıyor olsa da Türkiye için önemli işlere imza atmış, direnç merkezlerinden birini oluşturuyor. Yaşanan zayıflık döneminin birçok nedeni var. Nasıl güçleneceğine dair yoğun tartışmalar da sürdürebiliriz. Ama sade düşünerek küçük adımlarla da ilerlenebilir. Mesela Adana’da ifade edilen durum: Eyleme gitmek bile para! Abartı falan değil. Gerçek bu.

Emek, demokrasi güçleri buradan bir sonuç çıkarabilir. Emek, demokrasi güçleri birleşenlere çağrı yapar, kurumlardan birer ikişer kişinin katılımı ile kent merkezlerinde açıklama yapılır. “Biz tepkimizi koyduk, görevimizi yaptık” dercesine açıklama yaptıktan sonra süreç tamamlanır! Oysa emek, demokrasi güçleri bugün direnç noktası haline geldiyse bunun bir nedeni de tarikatlara, gerici yapılara “terk edilen” işçi ve emekçi mahallelerine yaslanmasıdır. Özellikle büyükşehirlerde, neredeyse her mahallenin bir merkez haline geldiği bir dönemde “en merkezi” yerde açıklama yapılarak “görevin” yerine getirilmesi, güçlü bir tepkinin örgütlenmesi mümkün müdür?

Niyetimiz kimseye akıl vermek değil. Niyetimiz mücadele güçlerinde yaşanan daralmanın ve saldırının büyüklüğü nedeniyle ortaya çıkan kaygının üzerine gitmek. Örneğin merkezi bir açıklama yapmak yerine önce mahallelerde, sokaklarda yurttaşı bilgilendirecek, çağıracak onu da işin içine katacak bir çalışma yapılamaz mı? Mesela bir mahallede muhtarından, esnafına, işçisine, kadınına kadar birlikte tartışarak sokak aralarından başlayarak tepki göstermenin yollarını aramak “hayal”midir? Sendika temsilcilerinin sendika bürolarında basına demeç vermesi yerine işyerlerinde açıklamalar yapması ihtiyaç değil midir? İşçilerin aileleriyle birlikte alana inmesi için çaba sarf etmek gerekmez mi?

“Erdoğan’a oy vererek yeniden iktidara taşıyan bu halka iyi oldu! Çeksinler şimdi ceremesini” gibi ahmaklık boyutundaki tepkiler yerine, “en geniş işçi ve emekçi kitleleriyle birlikte nasıl hareket edebiliriz?”, “Onlara nasıl ulaşacağız” sorularına yanıt aramak daha gerçekçi değil midir?
Bugün içerisine düştüğümüz ablukadan kurtulmanın yolu da saldırıları engellemenin yöntemi de geniş bir mücadeleyi örgütleme başarısından geçmektedir. Ah vah etmenin kimseye faydası olmayacaktır!