Yunan adalarına gidince o bembeyaz evlerin fotoğraflarını çekmeye doyamıyorsunuz değil mi?

Ya da gitmeseniz de o çivit mavi pencereli, kırmızı kiremitli begonvil sarmış beyaz evleri görünce içiniz açılıyor…
Pek bazılarına sormak isterim… Siz embesil misiniz de Ege kıyısındaki bir kasabaya simsiyah evleri, rezidansları, otelleri dikiyorsunuz!
Embesili geçtim yüzde yüz hainsiniz!

***

Şu anda Çeşme’nin dört yanı bu kapkara ucubelerle doluyor.
Çeşme ve Alaçatı’da ‘Beyaz’a yapılan ihanet artık taş sokaklarda yankılanıyor.
Kimse de buna dur demiyor.
Güzelim eski Rum evlerinin yerini alan modern(!) siyah yapılar kasabanın ruhunu sarsıyor.
Bir zamanlar beyaz badanalı duvarlar arasında huzur bulan insanlar, şimdi soğuk betonun kucağına bırakılmış gibi…
Eski Rum evleri mimarisinin zarafeti, bu kara binaların gölgesinde kaybolup gidiyor.
Sahil kasabasının tarihini anlatan kırmızı kiremitli, beyaz boyalı, begonvilli, sakız sardunyalı taş evler…
 Aslında bakana, görene, anlayana her biri kendi hikâyesini anlatıyor.

***

Eski zamanlarda denizcilerin, balıkçıların, üzüm, incir, tütün, enginar yetiştiren o güzel insanların yaşadığı bu evler şimdi yavaş yavaş birer anılar mezarlığı oluyor.
Beyaz badanalı duvarlar, mavi pencereler ve çiçeklerle süslenmiş balkonlar, kasabanın karakterini oluştururken şimdi hoyrat, görgüsüz, zevksiz eller modernizmin soğuk nefesini kasabaya taşıdı ve o ellerini çekmeye de hiç niyetleri yok.
Sesimizi kime duyuracağımızı da bilemiyoruz.
Keşke tabii eğer elinde böyle bir yaptırım gücü varsa Çeşme’nin yeni belediye başkanı Lal Denizli bu konuya öncelik verse…
Çünkü uğursuz bir virüs gibi siyah boyalı, siyah çatılı dünya çirkini bu evler, rezidans adında rezillikler yarım adayı sardıkça sarıyor.
Siyah camlı binalar, yüksek beton duvarlarıyla eski dokuya ihanet ediyor.

***

Heyyy sesimi duyan yok mu diye bağırıyor Çeşme!
İnsanlar artık deniz kokusunu değil, egzoz dumanını soluyorlar.
Sokaklar, bir zamanlar çocukların oyun alanıydı; şimdi ise birbirinden lüks ama kural tanımaz araçların hızla geçtiği beton yollar.
Bu değişim, sadece fiziksel değil, ruhsal da bir yıkım da getirdi. Ama henüz kimse farkında değil.
Benim gibi buraya sonradan yaz kış göçen herkes başka yerlere kaçma derdinde.
Sebebi işte bu kara binaları güzelim Ege kasabasına layık gören eller.
Eski evlerin hikâyeleri unutuldu, yerini rezi(l)danslar aldı.
Komşuluk ilişkileri zayıfladı, evini siteler üzerinden kiraya veren verene…
İnsanlar birbirlerini tanımaz oldu.

***

Sözün özü beyazın saflığı yerini soğuk siyaha bıraktı.
Modern, akıllı (!) binalar bir bedel ödetiyor, daha da ödetecek belli ki…
Ancak bu bedel, görüntü kirliliği ötesinde kasabanın kimliğini kaybetmesi anlamına gelmemeli.
Ha kardeşim ille de siyah meraklısıysanız ki Ege denizi kıyısındaki bir sahil kasabasında olmamalısınız, o zaman bir denge kurulmalı.
Yok yahu! Kendimi kandırmayayım o korkunç, çirkin siyah binalara ne yapsan olmaz.
İlla ki modern bir mimari olacaksa da eski dokunun izlerini taşımalı, geçmişi hatırlatmalı.
Belki de bir gün, bu siyah binalar da tarih olacak. Yeni nesiller, eski Rum evlerini özleyecek, beyazın sıcaklığını arayacak.
O zaman belki de, beyaza yapılan bu ihanet unutulacak ve kasaba yeniden eski güzelliklerine kavuşacak.
Da… işte biz göremeyeceğiz. ‘Yaa ben size demiştim’ en sevdiğim cümledir. Ömrüm o cümleyi kurmaya yetecek mi?
Bilemedim.