Yazıp çizmek pek önemli değil. En azından benim için. Fakat okumak öyle değil. Hiçbir şey yazmadan bir süre idare edebiliyorum ama okumadan yapamıyorum. Dahası, soluk alamıyorum. Daralıyorum. Küçüldüğümü, kuytu bir yerde sıkıştırıldığımı hissediyorum. Neyse ki şu geçen hafta Wilhelm Genazino’nun Bir Kadın Bir Ev Bir Roman (Jaguar Yayınları) adlı romanını, hemen öncesinde Ercan Kesal’ın Peri Gazozu’nu (İletişim Yay.) ve ancak dün gece okuyup bitirdiğim B. Nihan Eren’in Nefeshane’sini (YKY) okudum. Üçünü birden bu köşede bir yazıda tanıtmak haksızlık olur. Ben izninizle ilkinden başlamak istiyorum. Yer kalırsa diğerlerine de geçerim.
W. Genazino 1943 doğumlu bir Alman yazar. Almanca, felsefe ve sosyoloji öğrenimi görmüş. Radyo oyunları, tiyatro ve roman türlerinde eserler vermiş. Bir ara bir edebiyat dergisinin editörlüğünü de yapmış. 2018’de ölümüne değin birçok ödüle layık bulunmuş. O Gün İçin Bir Şemsiye adlı eseri, Alman edebiyatının en önemli eserleri arasında gösterilmiş.
Romanın kahramanı Weigand liseden atılmış, ailesini hayal kırıklığına uğratmış, yazar olma hayalleri kuran on sekiz yaşında bir gençtir. Gündüzleri bir toptan fidancılık şirketinde çırak, akşamları da yerel bir gazetede muhabir olarak çalışmaya başlar. Bu ikili yaşamın koşturmacası içinde oradan oraya savrulan kahramanımız, bira köpüğü kıvamında bir gençliğin ilk adımlarını, yaşından beklenmeyecek bir melankoli ve ironi duygusu eşliğinde atar.
Linda ile tanışması Weigand’ın yaşamını zenginleştirir, çünkü Linda yalnız bir muhabir değil, edebiyatı iyi bilen bir kadındır. “Yazmak, bizi acıyla tanışık kılmak isteyen bir harekettir,” diyor. Weigand ise karşılık olarak, “Tersi değil mi? Yazan kişi hayatın topluca görülemeyen halini, yani kendi acısını, bir metnin topluca görülebilir haline dönüştüremez mi?” diye soruyor. Buna karşılık Linda, “Açık seçiklik yanılsaması, metin her zaman onu yazmış olan kişinin hayatından daha net olduğu için meydana gelir. Hatta metin herhangi bir okurun hayatından bile nettir. Edebiyatın o korkunç daveti de işte bu noktadadır; hayat artık nihayet metni izlemeli, açık seçikliğe dönüşmelidir” der.
Linda, romanın biraz ilerisinde, “Her metin yazılışı aracılığıyla yazarına dönüp ona acıyı açıklamak ister, kendi oluşumuna yol açmış olan acıyı. (…) Eserin yalnızlığı yazarın yalnızlığını sadece tekrarlar, oysa eserden o yalnızlığı dağıtması beklenmiştir, anlıyor musun? (…) Edebiyat kuramını isteyen yoktur. İnanın bana o kuram sadece biz edebiyata öyle büyük ümitler bağladığımız ve edebiyat da bu ümitleri boşa çıkardığı için vardır. Edebiyat kuramı başlı başına kocamın bir telafi edimidir. (…) Yazmak, dışarıdaki dünyayla fantastik bir temas sağlama yolunda bir çabadır,” diyor.
Umarım, yeteri kadar kışkırtabildim sizleri… Keyifli okumalar diliyorum.