Sevgi ve merhametin zamanla öğrenilen, gelişen duygular olduğunu öğretti zaman bana.
Çocukken benim için köpekler havlayan, ısıran, kediler tırmalayan nankör canlılardı.
Beraber büyüdüğüm arkadaşımdı Sibel.
O benim gibi değildi.
Köpeklerden korkmazdı.
Yavru kedileri kucağına alır severdi.
Ben bir kez kediye dokunmayı denemiştim.
Sıcak bir yaz günü sokakta yine tüm çocuklar Necla teyzelerin merdivenlerine oturmuştuk. O merdivenler nedense çok önemliydi. Buluşma noktasıydı.
Çocuklar bir kedi yavrusunu alıp geldiler. Herkes okşuyor, dokunuyor. Ben de cesaretimi topladım ve dokundum. Tüylerinin altında cılız kemikleri elime gelince o kadar irrite olmuştum ki. Oturduğum merdivenden fırlayıp eve kaçtığımı hatırlıyorum. Parmaklarımın altındaki o ince kemiklerin bana yaşattığı duyguyu hala hatırlıyorum. O zamana kadar kedi sanki bir oyuncaktı ama dokununca canlandı sanki…
***
Yazları birkaç aile Bodrum’a giderdik. Bafa Gölünde illa ki bir mola verilirdi. O zaman İzmir- Bodrum yolu 6 saat falandı.
Bafa’da ara verilir upuzun bir masada yemek yenir, bir nefes alınırdı.
Yine öyle bir mola ve yemekte arkadaşım Sibel her zamanki gibi bir kedi buldu ve masada yanıma oturdu.
Hiç unutmuyorum, çok kızdım ve dedim ki “Bunu mahsus mu yapıyorsun? Ne kadar korktuğumu biliyorsun neden yanıma getiriyorsun?”
Sibel hiç oralı olmadı. O, hayvanları benden çok daha önce tanımış, sevmiş ilk arkadaşımdı.
Okuduğum ilkokul evimize epey uzaktı.
Beş yıl boyunca o ağır çantamı taşımaktan hala parmaklarımda nasır izleri vardır.
Bir gün tam evin sokağına döneceğim, karşımda bir sokak köpeği…
Korkudan karşı kaldırıma bile geçemedim.
Korkunca, zorda kalınca, yardıma ihtiyacım olunca bu yaşımda da yaptığım gibi o bacak kadar boyumla besmele çekmeye başladım.
O kadar korktum ki!
Çünkü köpek denilen canlı ısıran bir şeydi. Öyle öğretilmişti.
Ve kedilerle köpeklerle ilgili bu korkum, önyargım 15 yaşıma kadar sürdü.
15 yaşımda arkadaşım Seldaların evine gidip gelmeye başladığımda Daisy ile tanıştım.
Bir köpekle ilk temasım.
Daisy köpekti ve ısırmıyordu.
A-a!
***
Eve girince beni gördüğüne çok seviniyordu. Koltukta yanıma oturup patisini veriyordu. Başına korkarak uzattığım elimin altında ters dönüp sev beni diyordu.
İşte ben köpek sevmeyi Daisy ile öğrendim. Onu sevince, tanıyınca benim için artık bütün köpekler Daisy oldu. Hepsini çok sevdim, onlardan hiç korkmadım. Asıl onların biz insanlardan korktuğunu anladım.
Kedi aşkımı da başta bir yazıda anlatırım.
***
Bu yazının konusu, sokak köpeklerinin uyutulma, hatta daha traji komiği ‘ötenazi’ adı altında can çekişe çekişe katledilmesi ile ilgili karara atılan kanlı imzayla ilgili.
Keşke benim köpek korkumu yendiğim gibi siz de o korkudan kurtulsaydınız.
Bizi, sokaklar kedi köpek dolsun diye uğraşan manyaklar olarak görmeseydiniz.
Bizler üç kuruşluk gelirlerimizle belediyelerin beceremediği, umursamadığı işi yıllardır yapıyoruz.
Kendi cebimizden kısırlaştırma yapıyoruz.
Cins köpekleri korkunç şartlarda üremeye zorlayan Allah’ın belası insanlarla mücadele ediyoruz.
Köpek dövüştürenlerin elinden o zavallı çocukları kurtarırken kendi canımızı tehlikeye atıyoruz.
‘Satın alma sahiplen’ diye yıllardır avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz.
Pet shoplarda hayvan satışı yasaklansın dediğimizde sesimize kulak vermediniz. Yasa çıksın istedik, o yasaya da hayır, satış devam etsin dediniz.
Belediyelere kısırlaştırma için ödenek vermediniz. Belediyeler de bu konuda kulağının üzerine yattı çünkü bu işte rant yoktu.
Hadi şimdi öldürün, katledin, yok edin….
Yerdeki dört ayaklıyı, gökte uçan kanatlıyı kendinizden üstün bilin…
Vebalini düşünmüyorsunuz, ama çok ağır olacak…
Bu dünyadaki hiçbir canlıdan üstün değilsiniz.
Çünkü kitap der ki;
“Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi sizin gibi ümmettir”
En’am suresi 38. Ayet…