“Çocuklar için yazmamın en az beş yüz nedeni var ama ben burada zamandan kazanmak için on tanesine değineceğim:
- Çocuklar kitap okur, eleştiri değil. Eleştirmenleri umursamazlar bile.
- Çocuklar, kimliklerini bulmak için okumazlar.
- Suçluluk duygusundan kurtulmak, isyankârlığa susamışlıklarını ve yalnızlıktan kurtulmak için okumazlar.
- Psikolojiyle işleri yoktur.
- Sosyolojiden nefret ederler.
- Kafka veya Finnegans Wake’i anlamaya çalışmazlar.
- Onlar tanrı, aile, melekler, şeytanlar, cadılar, cinler, mantık, berraklık, dakiklik ve benzeri eskimiş konulara inanırlar.
- İlginç aşk öyküleri severler; yorum, rehberlik ve dipnotları değil.
- Bir kitap can sıkıcıysa, utanmadan ve korkmadan esnerler.
- Sevdikleri yazarların insanlığı kurtarmasını beklemezler. Genç oldukları için yazarın bunu beceremeyeceğini bilirler. Ancak yetişkinlerin böyle çocuksu hayalleri bulunur.”
Isaac B. Singer’den yaptım bu alıntıyı. Şu aşağıdaki de Nezihe Meriç’ten. (Öyle ya, ustalar varken sana bana ne oluyor!)
“Çocuklar için yazmayı sevişim, kendi kendime çok eğlenmem bir yana, önemli buluşumdan. Oysa çocuk başlı başına bir dünya, bir âlem, bir kişi. Dili algılayışı, dili kullanışı, düşünce sistemi, yargılaması, usa vurması hep kendine has. Bizim edebiyat dünyamızda, çocuk edebiyatı yok denecek kadar az ne yazık ki. Ortada çok kitap var da, yazınsal düzey ve çocuk edebiyatı açısından bakıldığı zaman durum umut kırıcı. Çocuklar için hep bir şeyler anlatılıyor. İçinde çocuğun hoşuna gidenler de olabilir. Ama bunlarda, çocuğa dil yoluyla metinden geçecek olan dili iyi kullanma zevki, becerisi, estetik duyguların uyanması, kendini düşünme, çevreyi algılama vb. üzerinde durulmadığı için amaç gerçekleşmiyor.” (Çavlanın İçinden Sessizce 18-19)
“…Çocuk yazını için, işte öyle bir şey, yaz gitsin, herkes yazabilir, kolay iş diye düşünülüyor. Çünkü, inceleyin kitapları, dil bozuk, kurgu bozuk, çocuk psikolojisi sıfır, renk bozuk, koku bozuk. Yani, bu çocuklara yaşadıkları kültür yansıtılmıyor. Şu dünyanın neresinde yaşıyorlar. Hangi koşullar içindeler. Gelmişler geçmişleri nedir, gelenek görenek denilen şey nedir, çağdaş yaşam ne demektir, atasözlerimiz, deyimlerimiz, âdetlerimiz, masallarımız, alışkanlıklarımız artılarıyla eksileriyle nelerdir vb. aktarılmıyor çocuklara. Yaşadıkları kültürü algılayıp üzerinde düşünmeleri falan verilmiyor, yok canım, bir uydur uydur yaz tekniği var, akıllarına estiği gibi yazıp gidiyorlar. Diyelim ormanda çilek toplamalar, kurtlar, kuzular, yok efendim kırmızı şapkalı kızlar, vak vak kardeşler, falan filanlar. Şehirde koyun kuzu -manda, inek- görmemiş çocukların da, köyünden, kasabasından çıkmamış, otobüse bile binmemiş olanların da ayırdında değiller. Kim için yazarlar, ne yazarlar, neden yazarlar belli değil.”