Bireylerin cinsel yönelimlerini ve cinsiyet kimliklerini özgürce ifade edebilmeleri ve herhangi bir ayrımcılığa uğramadan toplumumuzun bir parçası olduğu gerçeğini ne zaman kabul edeceğiz? Çok mu zor? 10 Aralık 1948 yılında ilan edilen İnsan hakları evrensel beyannamesi; ‘’Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar. Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir.’’ diyerek başlamaktadır. Empati yapmak gibi bir alışkanlığımız pek yoktur. Tıpkı toplumumuzdaki okuma alışkanlıklarımız gibi. Oysa karşımızdakini kendi yerimize koysak, belki anlamlandırabileceğiz. Belki barışı, kardeşliği, dostluğu, huzuru, mutluluğu sağlayabileceğiz. Öncelikle bir şeyin farkına varmalıyız! LGBTİ bireyler hastalıklı değildir. Birey, ailesini seçemediği gibi kendi cinsiyetini de seçemez. Var oluştan gelen bir özelliktir. Toplum olarak kabul ettiğimiz ve aşılması gereken tabularımız vardır. Mesela, dünyaya yeni gelecek olan çocuğumuz erkekse eğer "mavi" renkli kıyafetler ve oda takımları alınır. Kızsa eğer, "pembe" renktir. Çünkü bir erkek "pembe" giyiyorsa ya da küçük bir erkek bebeği Barbie ile oynuyorsa "kadınsı" olarak yaftalanır. Toplumsal cinsiyet kavramı dahilinde bu "anormal" olarak karşılanır. Toplumsal cinsiyet dediğimiz kavram ise; cinsiyetlere toplum tarafından yüklenen fiziksel, biyolojik, zihinsel ve davranışsal karakterlerin tümüdür.
Hayata bazı ön yargılarla bakıyoruz. Örneğin; çok uzak değil, yakın tarihte de siyahiler, cüceler, devler, vb. insanlar için farklılıklarımızı ortaya koyar, alaycı ya da dışlayıcı ifadelerle yakıştırmalarda bulunurduk. Neyse ki günümüzde bu giderek azalıyor. Dünyaya daha eşitlikçi bir pencereden bakıyoruz. Fakat bunu özellikle dışlanan, aşağılanan, ezilenlerin verdikleri mücadele sağlıyor. Örneğin; dünyanın en büyük ülkesinin başına bir siyahi seçilebiliyor ve biz bunu severek doğal karşılıyoruz. Şimdi görev, LGBTİ bireyler için de bize düşüyor. Onlar siyasete girmeliler, sivil toplum kuruluşlarında yer almalılar. Günümüzde "istenmez kişi" ilan edilen LGBT bireyler içinde er ya da geç bu hatadan dönülecektir. Ön yargının, ayrımcılığın hakim olduğu, insan haklarına saygının az olduğu gerici toplumlarda bu tür yaklaşımlar "şeytani" olarak nitelendirilmeye devam edecektir.
Aklı ve bilimi savunan, insan haklarına saygı olan toplumlarda ve aydın düşünce ışığında bir bireyin cinsel kimliğinin tamamen kendine ait olması son derece doğal karşılanır, karşılanmalıdır da. Çünkü cinsel yönelim bir hastalık değildir, tedavisi de söz konusu olamaz. İlkemiz şu olmalı; İnsani gelişimin en olgun noktası olan, insanı tüm tercih ve özellikleri ile insan olduğu için sevmek. Zengin-fakir, güçlü-zayıf, güzel-çirkin demeden!
- - - -