Celal Şengör, burjuvaziye üstün hizmetlerde bulunmuş bir zattır. Soylu ailelerin çocukları olmalarıyla övünen Şengör ve şürekası, en ideal yönetimin monarşi olduğunu savunmaktadır. Kendi soyluluklarına kılıf aramanın bir aracı olarak sürdürdükleri “entelektüel” tartışmalar, “büyük komutanlar”, “önemli şahsiyetler”, “soylu ailelerin” tarihine övgüden ibarettir. 

İdeoloji, eğitim, medya ve ekonomik ilişkilerde, bürokrasi ve devlet içerisinde yerine getirdiği işlevleri ile Şengör, egemenlerin kullanışlı ideologlarındandır. Kenan Evren'in cenazesine gönderdiği çelenge "Sana müteşekkiriz. Nur içinde yat komutanım" diye yazan Şengör, komutanlar arayınca ayağa kalktığını söylemekte, dışkı yedirmenin işkence olmadığını savunmaktadır. "O kadar kızdırdı ki Saniye'nin eteğini kaldırdım, kıçına bir tokat attım" diyerek öğrencisine uyguladığı tacizi sansürlemeye bile ihtiyaç duymayan “üstün insan” tiplemesiyle karşımıza çıkmaktadır. 

Şengör günler önce katıldığı programda yine Fransız devrimine saldırarak, "Fransız ihtilali aklı öldürmüştür. Ayak takımına iktidarı verirsen işte bugünkü dünya olur" ifadelerini kullanmıştır. Şengör’ün ifadeleri tarihsel bir hesaplaşmanın izdüşümüdür. Sosyalizmin yenilgisiyle birlikte, insanlık adına kazanılmış tüm hakları, geri alma arzusu taşımaktadır. 

Sosyalizmin yenilgisi ile burjuva düşünce dünyası toplumu, burjuvazinin çıplak gerçeklikleriyle yeniden yüz yüze getiriyor. Dönemsel bir yenilgi yaşayan işçi ve emekçilerin, tarihiyle de hesaplaşılmak istenmekte, deyim yerindeyse ümüğü sıkılarak, intikam alınmaktadır. Nazım Hikmet’in Şeyh Bedrettin Destanı’nda dile getirdiği gibi; yenenler, yenilenlerin dikişsiz ak gömleğine kılıçlarının kanını silmektedir. 

Bugünkü dünyanın sorunlarının, iktidarın ayak takımına verilmesinde arayan Şengör’e göre halk tebaa olmalı, köleleştirilmeli, iktidarda kendileri gibi seçkin ailelerin çocukları ve türevleri olmalıdır! Oysa yaşanan tüm sorunların kaynağında ayak takımı, baldırı çıplaklar olarak ifade edilen işçi ve emekçilerin iktidarda olmayışı yatmaktadır.

Tam tersine seçkin ailelerin, burjuvazinin, zenginlerin yönettiği siyaset ile kapitalizmin yarattığı toplumsal sorunlar ve çelişkiler artıyor, sosyal ve ekonomik bakımdan yaşam koşulları giderek kötüleşiyor. Yoksulluk, işsizlik artıyor, gelecek endişesi yayılıyor, mutsuz ve umutsuz insanların sayısı büyüyor.  Örgütlülüğü dağıtılmış işçi ve emekçilerin elinden bir bir demokratik hak ve özgürlükler alınıyor, kazanılmış “hukuk devleti" kriterleri rafa kaldırılıyor. Sosyalizm etkisiyle ortaya çıkan “sosyal devlet” vurgusu silik bir anı haline geliyor. Genizleri barut kokuları yakıyor. Savaş harcamaları artıyor, insanlar katliamlara uğruyor. Zenginlerin daha zengin olması için verdiği mücadele için dünya savaşının ritmi yükseltiliyor.
 

Fransız devrimi, Paris komünü, Ekim devrimi başta olmak üzere tüm sınıfları ve toplumları etkilemiş; onların ekonomik, sosyal ve politik yaşantılarında olduğu gibi, düşünce dünyasında da derin izler bırakmış deneyimlerine karşı Şengör ve türevlerince savaş açılıyor. Şengör kendi sınıfına sadık davranarak, insanlığı aşağılıyor, düşman hukuku ile yaklaşıyor. 


İşçi ve emekçiler olarak, Şengör’le cisimleşmiş tarihi anlayış ve ideolojik yaklaşımlara karşı kendi sınıfımızın tarihi ve ideolojisine kavuşmanın yollarını aramalıyız. Geçmişin karanlığını taşıyanlara karşı geçmişin ışığıyla geleceği inşa etmek için mücadele etmeliyiz. Şengör’ün hayal ettiği monarşi, çöplükten ibarettir. Şengör de o çöplüğün küçük bir parçası!