Dış politikada söz konusu özellikle ABD olduğunda iktidarın pespaye tutumu artık utanç verici bir hal aldı. Türkiye, tarihi boyunca sadece bu iktidar döneminde bir ABD Başkanından hakaret mektubu aldı. Bırak karşılık vermeyi yalanıp yutuldu, hatta o hakaretleri eden başkanın tekrar seçilmesi için çaba gösterildi.
Hadi o gitti, gelenden bir telefon gelsin diye aylarca beklenildi. Bir görüşme koparmak için kırk takla atıldı. Bu arada yeni başkan ‘Ermeni soykırımı vardır’ diyerek dakika bir gol bir ilk hamleyi yaptı bile…
İçeride kıyamet koptu yandaş basın ABD’ye verdi veriştirdi; kamuoyuna ‘biz bunun altında kalmayız dersini veririz’ mesajı pompalandı. Sanırsın savaş açacaklar…
Ve gelindi NATO görüşmesine!.. ABD başkanıyla da bir görüşme ayarlanmıştı ‘hamdolsun’…Giderken Erdoğan soykırımı masaya getireceğini söyledi, ertesi gün gülerek ‘Hamdolsun görüşmedik’ diyerek memnuniyetini ifade etti!..
İçeride tribünlere ‘Asarım keserim, sözümü sakınmam, eyy’leri basarım’ı oynayıp, dışarıda ‘Ne verelim abime, ablama’ havasına girmek nedir arkadaş? Akdeniz’den gemileri çek, S 400’leri depoya park et, soykırımı yut… Hangi birini sayalım. Putin Suriye’de konuşlandı, ABD biz istediğimiz kadar tepinelim YPG’ye yağdırıyor!..
Verdiğimiz tavizler yetmiyor şimdi Mehmetçik üzerinden yine ABD’ye ‘kıyak geçilmek’ isteniyor. Neymiş ABD askeri çekilecek bizim askerimiz gidip Afganistan’da havaalanı orayı, burayı koruyacak!.. En önemli ihraç kalemimiz Mehmetçik haline geldi, can bu can yahu!..Senin oğlun mu gidiyor oralara?
Dış politikada bu kadar utanç verici bir süreç yaşanmamıştı, yazık…
Pislik musluğundan fışkıran medyacılar!
İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin Çarşamba günü yapılacak genel kurulu öncesi haftalardır her ortamda gazeteciliğin itibar kaybı ve nedenlerini konuşuyoruz. Doksanlı yıllarda da iktidarlar basın üzerinde oyunlar oynardı ama son iktidar döneminde sistematik bir hal aldı. Mesleğin itibar kaybı bu iktidarın yandaş medya yaratma gayreti ve yandaşlarını bu kurumlara ‘gazeteci’ diye doldurmasıyla hız kazandı ve artık çığırından çıktı. Bir meslek grubunun itibarlı olması, o mesleği icra edenlerin de ‘itibarlı, dürüst, sadece işini yapan’ bireylerden oluşmasıyla yakından ilgili elbette.
Siyasetçisi, iş insanı, bürokratı derken konu zurnanın zırt dediği yere geldi ve medya sektöründeki sözde gazetecilerin de pislikleri ortaya dökülmeye başladı. Sedat Peker çeşmeyi açtı, güldür güldür pislik akmaya devam ediyor. Siyasetle iş dünyası arasında, mafya ile devlet arasında aracılık (komisyonculuk) yapan mı ararsın, parti militanı olan mı ararsın…
Türkiye’de temizlik hareketinin önce siyaset sonra diğer sektörlerde külliyen yapılması şart. Yoksa pislik içinde boğulacağız…