Döviz kuru ve faiz sopası hakkında yakın tarihimizde yaşanan 3 önemli krizde ne yapılmış ve bugün ne yapılıyor. İki yıl sonra yüzüncü yaşına girecek cumhuriyetimiz, ilk olarak 1946 devalüasyonu, 1958 moratoryumu, 1974 büyük petrol krizi, 1980 ikinci petrol krizi, 24 Ocak kararları ve serbest piyasa ekonomisine geçiş, 1982 bankerler krizi, 1990 körfez krizi, 1994 krizi ve 5 Nisan kararları, 2001 krizi, 2008 küresel krizi ve 2018-2021 Döviz ve Borç Krizidir. Bu krizler parasal, kötü mali yönetim, bazıları dış kaynaklı (1974-1990-2008), tek adam yönetimi kusurları ile vatandaşın doğrudan etkilendiği krizlerdir. Şu üç kriz ve hemen sonrasındaki uygulamalar bize ışık tutacaktır.
Birincisi; 5 Nisan 1994 tarihine gelirken, o dönemde ekonomi ile ilgili her şeyi kendine bağlayan Tansu Çiller ve hükümeti zamanında ekonomide yaşanan bozulmalar, artan kamu harcamaları ve kamu borçlanması, yüksek cari açık, kamunun bankalara olan borcunu azaltmak için yüzde 80’lerde dolaşan faizi 3-5 puan indirmek için hazine kâğıtları ihalesi iptalleri ve Ocak 1994’ten başlayan sermaye çıkışı ile dolar 14 bin liradan 5 Nisan’da 42 bin liraya çıktı. Dövize olan talebi önlemek ve kısa dönemli kamu borçlarını ödeyebilmek için iktidar, yüzde 400 faizli üçer aylık iki defa borçlanma kâğıtlarını piyasaya sürdü. Biri ekonomistim diyor, Çiller de ekonomi profesörüydü. Birkaç puan faizi aşağı çekmek uğruna dövizi kırk liralara fırlattı, dövizi durdurmak için de faizi yüzde 400’ler yaptı. Çiller hükümeti mayıs ayında IMF ile 14 aylık anlaşma imzaladı ve 8 ay sonra 24 Aralık 1995’te erken seçime gitmek zorunda kaldı. Dövizin çıkışını engellemek için faiz artırımı sopası 1.
İkincisi; 2001 krizi, 1999 Marmara Depremi mali yükü, 2000 yılı yüksek enflasyon ve yüksek faiz kaynaklı finansal kriz, 2000 yılının ekim ayında yüzde 70 enflasyon, yüzde 105 faiz ile birlikte ekimde yüzde 38 olan gecelik faiz iki ay sonra aralık ayında yüzde 185’lere çıktı, likidite açığı, cari ödemeler dengesi ve bir buçuk ay sonra 19 Şubat 2001’de başlayan ve 21 Şubat 2001’de cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in üzerine anayasa kitapçığı fırlatması ve Ecevit’in basına “Bu Devlet Krizidir” açıklaması krizin bahanesi oldu. Bir dolar 680 bin liradan 1,15 milyon liraya çıktı. Akabinde 1,7 milyon liraya doğru yükselen doların çıkışını engellemek için gecelik faizler yüzde 6200-7500’leri gördü. 24 banka battı. Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programı ve IMF ile yapılan 3 yıllık anlaşma ile ekonomide ciddi iyileşmeler görüldü. İşte bu denetlenen program ve IMF uygulamalarının meyvesini AKP iktidarı ilk yıllarında yedi. Dövizin çıkışını engellemek için faiz artırımı sopası 2.
Üçüncüsü; 2018-2021 kronik krizi, ben kronik diyorum. Çünkü diğer krizlerde takip eden kısa sürelerde normalleşmeler yaşandı. Krize nasıl gelindi? 2013-2015, 3 yıl toplam 12 dönem Merkez Bankası Döviz rezervi ortalaması 125 milyar dolar civarında seyretti. 2016 yılı 4 dönem ve 2017 yılı ilk dönem dahil toplam 5 dönem ortalaması 113 milyar dolardı. Dolar satılmış çünkü referandum vardı. Kanuna rağmen, 21 Şubat 2017’de Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı ve TCMB arasındaki protokol yapılarak hukuk normları çiğnenmiştir. İşte bu protokol ile bugüne kadar neden ve nasıl döviz satıldığı sır olmuştur. 2018 yılında cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine doğru piyasayı ve genel ekonomiyi iyi göstermek için protokolü de dayanak göstererek ihalesiz ve bugüne kadar bilgilerine ulaşamadığımız biçimde döviz satıldı. Merkez Bankası rezervimiz 77 milyar dolara geriledi. 2018 yılı başında dolar 3,75 liraydı. Erdoğan’ın bir açıklamasında ABD’li rahip için “Bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi alamazsınız” dedi. Dolar tırmanışa geçti. 18 Temmuz’da rahibin tahliyesine ret kararı çıktı. Ağustos başı dolar 4,93 liraydı. 12-13 Ağustos 2018’de dolar 7,21 lirayı gördü. Merkez Bakası 13 Eylül 2018 Para Piyasası Kurulu toplantısında faizi 625 baz puan artırarak yüzde 17,75’ten yüzde 24’e çıkardı ve dolar 6,02 ye geriledi. Dövizin çıkışını engellemek için faiz artırımı sopası 3.
Sonuç olarak; Merkez Bankaları fiyat istikrarını sağlamak, paranın değerini korumak için elinde birçok enstrüman var. Bunlardan biri de faizdir. Yukarında anlattığım gibi Erdoğan’ın iktidarda olmadığı 1994 ve 2001 krizlerinde faiz sopası ile dövizin ateşi söndürülmüş ve hemen arkasından da istikrarı sağlamak için acı reçete gibi kararlar almışlardır. Erdoğan’ın iktidar olduğu 2018 krizinde de Merkez Bankası faiz sopasını kullanarak faizi 17’lerden yüzde 24’e çıkarmıştır. Merkez Bankası bağımsızdır. Son 20 yılda sadece 4 Merkez Bankası Başkanı değişmiştir. Fakat son iki yılda dört Merkez Bankası görevden alınarak değiştirilmiştir. 8 Kasım 2020’de göreve gelen ve görevde 132 gün kalan MB Başkanı Naci Ağbal da reel piyasa gerçeklerine uygun olarak fiyat istikrarını sağlamak için faiz sopasını son defa kullanan oldu. 8,25’lede çakılı giden faiz oranını 3-4 ay içinde yüzde 19’a çıkardı ve görevden alındı. Yerine göreve gelen, önce manşet enflasyoncu, sonra çekirdekçi, bugünlerde de cari açıkçı olan Şahap Kavcıoğlu halkın, 83 milyonun menfaatlerini bir kenara bırakarak sadece koltuğunu korumak için reel piyasa gerçeklerine aykırı olarak talimatla faiz indirdi. Bu talimatların nereden geldiği AKP’nin en son grup toplantısında siyasi sopa gösterilerek yapıldı. Verdik yetkiyi gördük etkiyi… yetki etki deyince aklıma tepki geldi. Doların en son 13,50 liraya çıkışını elinde yetkisi olanlarda bizim gibi seyretti. Ellerinde yetkisi olan Hazine Ve Maliye Bakanı ile Merkez Bankası Başkanı hiçbir tepki vermedi. Sadece vatandaşa “Kurlarda oynaklık var, vatandaşların bu yüzden dikkatli olması gerekiyor” dedi. Şaka gibi… Geçmiş krizlerde olduğu gibi döviz kurlarındaki artışlarda denenmiş ve başarılı olunmuş faiz artırımı sopası varken bu tırmanışta, faiz artırılmadığı gibi, kim ne akıl vermiş ise cari açığı kapatmak için lirayı değersizleştirerek ihracat yapıp rezervleri yükseltme amacı ile döviz satarak müdahale bile etmedi.