Kronikleşen işsizlik, yaygınlaşan yoksulluk, tırmanan enflasyon, yüzde 8.5’tan yüzde 15’e çıkarılan faiz, ateşi düşmeyen dolar, artan dış borç, büyüyen cari açık ve bütçe açığı ile beslenme ve barınma krizi… 

İşte ekonominin güncel fotoğrafı…

Bu tablo karşısında Mehmet Şimşek’in ekonominin kaptanlığına getirilmesi “kriz”den çıkış için tek başına yeterli değildir.

Çünkü; ciddi bir “adalet reformu” yapılmadıkça Batı sermayesinin güveni sağlanamaz.

Bu nedenle de; Türkiye’nin “döviz krizi”nden çıkması kolay olmaz.

Unutmayalım ki; döviz kurunu baskılamak için 2021’den bugüne kadar 199 milyar dolar düşük fiyatla kapı arkası satışla adeta cayır cayır yakıldı.

Geldiğimiz nokta; eriyen rezerv, politika faizinin yüzde 8.5’den yüzde 15’e yükseltilmesine karşın ateşi düşmeyen ve yükselme eğilimini sürdüren dolar kuru...

Olan kaybettiğimiz 199 milyar dolar rezervimize oldu. Şimdi başa döndük…

Bu arada; ithalata dayalı ekonomi modelinde fiyat artışları nasıl önlenecek, enflasyon nasıl düşecek?

Ayrıca; bilindiği gibi ithalat, borçluluğu arttırır, döviz kuru yükselirse borçlar ödenemez hale gelir.

Üretim de ithalata bağlı olduğu için sekteye uğrar, azalır.

Öte yandan; rezervler tükendiği, harcanacak döviz kalmadığı için ithalat da olmaz.

Bu sürecin gideceği yer; üretimin azalması, işten çıkarmalar ve işsizlik.

Bu aşamada; “Ekonomide kötü gidiş duracak mı, fiyat artışları önlenecek mi, enflasyon nasıl düşecek?” sorularına cevap aranıyor.

Cevap aranan bir başka soru da; politika faizinin yüzde 15’e yükseltilmesi kararı; neden piyasalarda karşılık bulmadı, doların ateşini neden düşürmedi. 

Bu arada; tarım arazileri yüzde 14 küçüldü.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar’ın yaptığı açıklamaya göre; nüfusumuz 1990-2022 döneminde yüzde 51 oranında artmasına karşın tarım arazileri yüzde 14 azaldı. 

Verimli tarım arazileri kentleşme projelerine tahsis edildi.

Oysa; gıda fiyatlarının arttığı, “beslenme krizi”nin yaşandığı bu ortamda ekilmeyen toprak kalmamalı, verimlilik artırılmalı, çiftçi toprağa küstürülmemeli ve kırsaldan kente göç caydırılmalı, insanlar doğduğu yerde doymalı.

İŞ DÜNYASI NE İSTİYOR?

Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği Yüksek İstişare Konseyi (TUSİAD-YİK) toplantısında, iş dünyasının dile getirdiği sorunlar da özetle şöyledir:

·         Demokrasi, laiklik, piyasa ekonomisi gibi değerler, tartışma dışı kalmalı…

·         İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmeli, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu etkili bir şekilde uygulanmalı…

·         Vergi Sistemi adil hale getirilmeli, yoksullukla mücadele güçlendirilmeli, beyin göçü durdurulmalı…

·         Devlet piyasaya müdahale etmemeli, yol göstermeli, itibarı yüksek bir ekonomi programı açıklanmalı…

·         Makroekonomik istikrar, yapısal reformlar ve hukuk devletinden oluşan 3 ayaklı bir yapı uygulamaya konulmalı…

Diyebiliriz ki; güven duyulacak bir ekonomi programı ile yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü ve alanı genişletilecek bireysel ve kitlesel örgütlenme özgürlüğünü kapsayan nitelikli bir demokratikleşme paketi; “kriz”den çıkışın anahtarıdır.

Sonuç olarak: Parası ve ekonomisi güçlü, demokrasisi kaliteli, üreten ve ürettiğini de hakça paylaşan Türkiye; ortak arzumuzdur. 

Not: İz Gazete Ailesi’nin, okurlarımızın, İzmir’li hemşehrilerimizin ve ulusumuzun bayramını en içten dileklerimle kutlar; sağlıklı, huzurlu, mutlu ve parlak bir gelecek dilerim.