Fuar Açık Hava Tiyatrosunda konseri izliyorum. “The Funtime of the Opera” konserindeyim. Sahnede İzmir Devlet Opera ve Balesi Orkestrası çalıyor. Sahnede solistler dünya opera klasiklerinden seçilen eserleri seslendiriyorlar. Aslında yıllardan beri işin hep ön cephesinde olan sanatçıları görüyoruz diye düşünüyorum. Sahne arkasında, yani işin mutfağında yapılan çalışmaları bilmiyoruz. Mesela izlediğimiz bu eserlerin sahne tasarımını kim hazırlıyor? Bunları düşünürken birbiri ardına solist sanatçılar sahneye çıkıyor müzik akıp gidiyor. Bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen, İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin düzenlediği “Efes Opera ve Bale Festivali” kapsamında üç etkinlik gerçekleştirildi. Efes Odeon’da verilen “Avrupa ve Osmanlı Saray Müzikleri” konseri, İzmir Fuar Açık Hava Tiyatrosunda izleyiciyle buluşan “The Funtime of the Opera” ve “7 Tenor Gala Konseri” ile izleyiciler keyifli zamanlar geçirdi. Aslında yıllardır opera, bale ve tiyatro sahnelerinde izlediğimiz sayısız eserde çok büyük bir emek var. Operada önemli olan sadece eseri müzikal yapısıyla sahnede seslendirmek değil, daha ötesi eseri sahnede yaşatabilmektir. Bunun nasıl yapıldığını hayatını sahne tasarımına adayan Tayfun Çebi’ye sorduğumuzda cevabı çok kısa oldu. “Eserin ruhunu sahneye döküyoruz” diye yanıtladı. Nasıl yani? diye sordum. Yıllardır yurt içinde ve yurt dışındaki topluluklar için opera, bale ve tiyatro oyunlarının sahne tasarımlarını yapan sanatçıya göre, seyircinin sahne tasarımı algısı bizden çok ileride. “Çoğu zaman seyirci oradaki sahnenin gerçek olmadığını bilir. Orada akşam temsil bittikten sonra sökülecek bir dekor var. İnatla orada yapılanları çok gerçek göstermeye çalıştıkça, seyirci koltuklarda daha çok sıkılıyor. Belki boş bir sahne, keyifli bir sandalye ve bir ışıkla orada duran bir sarayı vermek seyirci için çok daha iyi olur. Hiç olmazsa, seyirci hayal edebilir. Orada komik bir avize, iğrenç bir pencere, yalandan bir perde, döneme uymayan duvar süsleri. Ne yaptık? Saray. Bir tane döneme uygun bir sandalye yaptır. Dümdüz bir yere koy. Bir de ışık ver. Burası saray de. İnanın, seyirci onu kabullenir. Bu iş zor ama basittir. Hepsi birbirini tetikliyor. Her şey birbiri ile bağlantılı. Bu nedenle, her şeyin ayağı yere basmak zorunda. İş sandalye ile bitmiyor. Aynı anlayışla, kostümün, rejinin değişmesi gerekiyor. Seyirci sana soru sormamalı. Sen orada her şeyi güzel güzel anlatmalısın.”
Günümüzde çağdaş opera anlayışına yeni bir bakış var. Dünyada sahne tasarımında neler yapılıyor diye sorunca bana son yapılan işlerden birini anlattı. “Metropolitan Operasındaki ‘Hensel ve Gretel’ rejisinde iki çocuk ve kötü bir üvey annenin yer aldığı bir öykü vardır. Eserde, evden kaçan çocukların ormana gidip kaybolmaları anlatılıyor. Hayır düşündüğünüz gibi bu rejide, çocuklar ormana gitmedi. Reji, ormanı evin içine getirdi. Ev değişmedi. Çok çağdaş bir rejiyle, evin bütün duvarları ormanın yapraklarıyla bezendi. Dolayısıyla çocukların kayboldukları orman, evin içi oldu. Bu fikri çok güzel verdiler. Ormana git, yapma ağaçlar, yapma yapraklar, maymunlar, gerek yok yani. Ormana gitmeye gerek yok. Kabus orada, kabus zaten evin içinde. Çocuklar o kabusu, o evin içinde her gün yaşıyorlar. Kötü kalpli üvey anne ormandaki cadının ta kendisi. Yapılmaz diye bir şey yok. Yani, çağdaş rejilerle çok güzel işler yapılabiliyor.” Tayfun Çebi’ye göre, sahne tasarımının sonu yok. Dünya sürekli araştırıyor, bu yeniliklere açık bir meslek. Dünyadaki tiyatro topluluklarındaki sahne tasarımları sürekli değişiyor, dönüşüyor. Çünkü dünyada her gün, her şey değişiyor. Hayata ve sanata yeni pencereler açmamız gerekiyor.