Büyük Ché GUEVARA, “Yalnızca düş kuranlar, birgün düşlerinin yaşam bulduğunu görebilirler.” demiş.
Ülkemizdeki egemen sınıf iktidarın, ekonomik ve doğal yağma, talan, peşkeş çekmesini görüyoruz. Sonuç, toplumsal ve ekolojik yıkım!
Açlık ve sefalet içinde bir toplum, yaşanamaz doğa… İşte bunlar düşlere sürüklüyor insanı. Yaşanabilir toplum ve doğa neden olmasın ki?
Neden bu şekilde yaşatılıyoruz? Nasıl insanca mutluluk içinde yaşayabiliriz; haz içinde değil.
İspanya’nın Sevilla’sını biliyorsunuzdur, oradaki Marinaleda köyünü!
Bir düşsel komündür Marinaleda; tarım işçilerinin devrimci çabalarının ürünü.
1970’lere dayanıyor öyküsü. İnanılmaz yoksulluk ve sefalet dönemi. Öyle ki işsizlik bu tarım işçileri için yüzde atmış civarındadır. Topraksızların günlerce aç yattığı faşist diktatör General Franco’nun ölümünün yarattığı belirsizlik dönemi.
Toprakları yok! Açlar!
Düş kurmakla olmuyor tabii. Sadece faşistlerle savaşmak da yeterli değildir. Nasıl bir dünya için yola çıkıldığı gibi onun nasıl kurulacağını da bilmek, becerebilmek gerekir.
Otuz yıllık mücadele dönemi sonunda gerçekleştirilen yepyeni bir dünya: Marinaleda Komünü! Verilir baş başa. Taş konur taş üstüne. Sabır, bilinç, kararlılıkla süslenir emekler.
Herkes eşittir, kardeştir. Saygı, kültür, barış egemendir topluluklarında. Ekmekle, işle, özgürlükle buluşmuşlardır.
Bizim de böyle düşlerimiz var!
Yağmalanan yaşamlarımız ve doğamız için, bizim buralara özgü yeni bir dünya isteğimiz var!
Pisliklerden arındırmak yetmez. Yeniyi kurgulamak ve kurmak gerekli. Yaşamlarımızı özgürlüklerle, işle, ekmekle, aşla buluşturmalıyız.
Biz neden gerçekleştiremeyelim ki?
Korkmayalım, yapabiliriz!