Geçen hafta ilkini yazdığımız “Ekonomimiz Nasıl Kurtulur” başlıklı yazımızın ikincisine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Rakamları gerçek veriler ve alınan önlemlerde istenilen düzeylere çekebilirsiniz. Ekonominin sağlıklı ve sürdürebilir şekilde işlemesi için para ile ifade edilmeyen yapısal eksiklik ve yanlışlıkların öncelikle düzeltilmesi gerekir. Geçen yazımda tek adam yönetimi ve siyasi partiler kanunu konulu iki başlığa değinmiştim. Bu hafta da AB Normlarına uygun hukuk sistemi ve gerçek veriler makyajlanmadan açıklanmalı, halka yalan söylenilmememi konularını paylaşacağım.
KREDİ VERİLMEYECEK, YATIRIM YAPILAMAYACAK YÜKSEK SPEKÜLATİF ÜLKE OLDUK
Bu konulara geçmeden önce kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s cuma günü, gün bitimine doğru 11 Eylül gecesi açıkladığı raporla Türkiye’nin kredi notunu düşürdü. Moody’s verdiği B2 puanı ile bizi yatırım yapılamaz ülke seviyesinin de altına iterek iflas riski seviyesine iki çıt kaldı. Bu puan ile yarıştığımız ligi değiştirdi, Mısır, Uganda, Rwanda, Kamerun, Nijerya, Etiyopya, Kamboçya, Kenya ve Tanzanya ile eşdeğer tuttu.
Not indirimine gerekçe olarak, güvensizlik, devletin kurumlarının etkin politika uygulama konusunda isteksiz ve beceriksiz davranış sergilemeleri, bir şeyleri çözme iştahının zayıfladığı,
Kısa vadeli dış borcun döngüsü ve lirayı savunmak için azalan döviz rezervlerinin yarattığı çok fazla kırılganlıklar
Bu çok fazla kırılganlıklar karşısında devletin kurumların etkin politika geliştirip uygulayamaması
Enflasyon ve cari açık gibi kırılganlıklarımız ile birlikte giderek artan bütçe açığı.
Yine açıklanan notun ayrıntılarına baktığımızda; enflasyon açıklanan hedefin üzerinde seyretmesine rağmen cesaretsiz talimatla uygulanan negatif faiz politikası, resmi olarak üç aydan beri aynı seviyede ve enflasyonun altında tutması
Bağımsız hareket edemeyen ve enstrümanlarını özgürce kullanamayan Merkez Bankası'nın siyasi baskılar altında kalarak bağımsız para politikası uygulayamaması, Merkez Bankasının giderek itibarını yitirmesi
(Merkez Bankası sürekli açıklamalarla piyasada her türlü enstrümanı kullanacağını ifade ederek itibar kazanmaya çalışmak istemesi ve yine benzer eylem göstererek kendi açıkladığı resmi faiz oranlarının 5 puan üzerinde % 13 lerde piyasa faizi oluşmasına sesini çıkartmayarak serbest piyasa koşullarına uygun hareket ettiği imajını tazelemeye çalışmıştır.)
Yarınını göremeyen bir para politikası uygulanması neticesinde önüne geçilemeyecek yüksek enflasyon beklentisi, bizi hak etmediğimiz lige gönderdi.
Moody's B2 kararı bizi üzdü. Aynı Moody's, 2001 sonrasında Türkiye'nin arka arkaya notunu artırarak B1 seviyesinden Baa3 seviyesine kadar yükseltmişti.
Güzel ülkemiz bunu hak ediyor mu? Tabi ki hayır… Türkiye, Coğrafi ve ekonomik konumu, doğalgaz hatları üzerinde oluşu, sanayileşme birikimi ve altyapısı, Avrupa’nın en genç nüfusu ile çok başarılı ve sürdürülebilir bir büyüme politikasını sağlayacak bir ülke. Ancak, bunu yapabilmek için kapsamlı bir yapısal reform ile makroekonomik politikaları objektif olarak yalansız dolansız hayata geçirmesi, günü kurtaracak kısa vadeli politika ve çözümler yerine uzun vadeli ve tutarlı politikalar izlemesi gerekmektedir.
Bunlara ilave olarak talimatla hareket eden devlet örgütlenmesinin kurumsal bağımsızlığını yeniden tesis etmesi, adalet kavramının hak ettiği yeri bularak hukuku üstün kılması, demokrasi, yönetim şekli, özgür basın, bağımsız merkez bankası gibi iyileştirmeler bizi en kısa zamanda bu gruptan çıkarıp tekrar geçmişteki hak ettiğimiz lige kavuşturacaktır. Ülkemiz geçmişte bunu başarmıştır.
DERECELENDİRME KURULUŞLARI SİYASETİ YÖNETİYOR MU?
160 yıldan beri kredi derecelendirme kuruluşları çalışmalarını sürdürürken, 1980 sonrası bu kuruluşlara ilgi çok fazlası ile artırmıştır.
Dünyada notları önemli görülen derecelendirme şirketleri ABD merkezli olup İngiltere’de ofisleri mevcuttur. Bunlar Standard & Poor's (S&P), Moody’s Investors Service ve Fitch Rating şirketleridir. 120 Yıllık geçmişi olan veya 20-25 yıllık geçmişi olan şirketlerde vardır. Bunlar da sigorta, hisse senedi vs gibi kısmı konularda uzmanlaşmış şirketlerdir. Bu şirketlerden en önemlisi ilk 3 şirketin değerlendirme notlarıdır. Ülkelerce kredi pozisyonu açmak veya kapatmak için bu şirketlerin notlarını dikkate alırlar. Japon şirketi, Japan Credit Rating Agency (JCR)de burada değinelim. Çünkü;
Türkiye milli bir derecelendirme şirketi kurmak istemiş fakat tecrübeli ve dünyada itibarı olan bir şirketle bu işi yürütmenin daha faydalı olacağı gerekçesi ile JCR Avrasya Derecelendirme A.Ş. (JCR-ER) adında bir şirket kurmuştur. JCR-ER yeri şirketimiz, 2007 yılında Japan Credit Rating Agency Ltd. (JCR) ile ortaklık ve iş birliği sözleşmesi imzalamış olup şirkette JCR’ın %14,95 payı bulunmaktadır. Hatta o dönemlerde basınımızda "Kendi Kendimizi mi Not Vereceğiz" şeklinde kinayeli eleştirilere konu olmuştu.
Kredi notu deyince İzmir’i yazmadan geçmek istemiyorum. İzmir Büyükşehir Belediyesi Temmuz ayında Fitch yani ülkemize B2 yatırım yapılamaz notu veren şirket İzmir’ AAA gibi en yüksek puanı verdi. Bugün Amerika dahil dünyanın çoğundan daha iyi notu olan İzmir’in Belediye Başkanı Tunç Soyer “İzmir Büyükşehir Belediyesi uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings’in verdiği en yüksek not olan AAA’yı korumuştur. Bu İzmir için çok iyi bir gelişmedir, bu kent yönetimine uluslararası güveni gösteren çok değerli bir açıklama. Moral verdi, doğru yolda olduğumuzu gösterdi, yepyeni bir iftihar vesilesi oldu.” demiştir.
Bu tür şirketler, sadece ülkenin ekonomik durumu ve rakamları ile ilgili değil, seçim sistemi ve süreçleri, dış politika davranışları ve yaşanan gelişmeler, Ülkede demokrasinin nasıl işlediği, siyasal partiler yapıları, iktidar süreçleri burada gösterdiği genel kabul görmüş uygulamalar, muhalefet partilerle ilişkileri, ülkeyi yöneten liderin durumu, siyasi riskler, varsa koalisyonların yapısı, Merkez Bankası'nın bağımsızlık derecesi, Kamu kaynaklarının kullanımı, insan hakları, medya yapıları, basın özgürlüğü ve benzerleri gibi siyasi durumları da dikkate alarak puanlama ve değerlendirme yapmaktadır.
SİYASETE ŞEKİL VEREBİLİYORLAR
Kredi derecelendirme kuruluşları genellikle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde siyasete yön vermek için sadece ekonomik veriler üzerinden değil yapısal durumlar ve davranışlar ile uygulamalarıda değerlendirerek ülkeleri çok zor durumda bırakabiliyorlar. Bu nedenle verdikleri kararların siyasi bir boyutu da olabilir. Bu durum daha çok siyasi ilişkilerin ekonomi üzerinde bir etki yapması beklendiğinde ön plana çıkar. Çünkü nihai olarak sundukları raporlar ekonomik beklentisi yönünde desteklenmiyorsa yatırımcıları aldatmış olurlar. İnanmadıkları bir notu sırf siyasi niyetle paylaşırlarsa bu raporlara göre hareket edecek yatırımcı kaybeder. Böyle bir gelişme sonrası kredi derecelendirme kuruluşunun itibar kaybeder. Bu nedenle yapılan derecelendirmeler, makroekonomik temel ve tahminlerden bağımsız olarak verilememesi gerekir.
Kredi Derecelendirme şirketleri 1997 Asya, 1998 Rusya ve 2008 yılında ABD’de yaşanan mortgage krizlerini sağlıklı bir şekilde raporlayamamıştır. Bundan dolayı küresel finans krizi sonrası kredi derecelendirme kuruluşlarına yapılan eleştiriler artmıştır. Ülkelere ve şirketlere not verirken kurumun denetime tabi tutulmaması güvenilirlik konusunda şüphelere yol açmıştır. Kredi derecelendirme kuruluşlarının kendi çıkarları için yatırımcıları mağdur ettiği yönünde düşünceler kabul görmeye başlamıştır.
Kredi kuruluşları ak kaşık olmasa da, Sayın Erdoğan işine geldiğinde alınan notları meydanlarda öve öve anlatırken, işine gelmediğinde de acıması bir şekilde eleştirmiştir.
AB NORMLARINA UYGUN HUKUK SİSTEMİ,
2002-2004 AKP hükümeti döneminde gerçekten herkesi sevindiren düzenlemeler ve AB yolunda demokrasi adına iyi düzenlemeler yapıldı. Bu yaklaşımla 2004 yerel seçimlerinde ciddi bir başarı gösterdi. Taa ki 2006 yılına kadar… mezardakilere bile oy kullandıran terörist Fetö’nün devletin kılcal damarlarına sızana kadar,
2006 Ergenekon ve Balyoz süreçleri ve haksız tutuklamalarla yüzlerce değerler yıllarca cezaevlerinde kaldılar sonuç; pardon beraat ettiniz suçunuz yok. Esaret 2011 yılına kadar sürdü.
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Sayıştay ve Danıştay’ın kodları ile oynadılar. Sırf bu kurumların seçimlerinde üstünlük sağlayarak o kurumu ele geçirmek için…
Amerikalı rahip çok ağır suçluydu, talimatla serbest bırakılarak ABD’ye gönderildi. Benzer şey Deniz Yücel’de oldu onu da Alman askeri uçağı aldı götürdü.
17-25 Aralık sürecinde Terörist Fetö’nün pasta ve kadro paylaşım kavgasının arkasında sıfırlamalar, rüşvet ve yolsuzluklar çıktı. Elle tutulur gözle görülür hukuksuzluklar aklandırıldı. Fetö’de yargılanmalı, yolsuzlukları yapanlarda…
15 Temmuz’da talimatla sokağa çıkartılan gencecik askeri öğrenciler, ne olup bittiğini anlamayan anasının kuzusu vatani görevini yapan askerler, Evine ekmek götürmek için alın teri döken ve mecburen maaşını Bank Asya’dan alan ülkenin masum vatandaşlarının yaşadığı hukuksuzluklar zulmedenlerin vicdanlarına ağır bir şekilde hükmetmesi gerekirdi.
Daha dün serbest bırakılan gazetecilerden bahsetmek bile istemiyorum. Ağır, uydurulmuş katalog suçlarla haksız yere tutuklanan ve yıllarca ceza istenen, yıllar geçmesine rağmen iddianamesi bile hazırlanmayan gazeteciler serbest bırakılıyor.
2004-2005 Sonrası AKP dönemlerinde Hukuk sopası ile o kadar çok hukuksuzluk yapıldı ki, burada yazmakla bitmez.
GERÇEK VERİLER MAKYAJLANMADAN AÇIKLANMALI, HALKA YALAN SÖYLENİLMEMELİ,
Sadece enflasyon ve işsizlik verileri üzerine konuşmak gerçeklerin ne olduğunu ortaya çıkaracaktır. Her gün medyadan uzmanların açıkladığı pandemi vaka sayılarının gerçeği yansıtmadığı, tüm ülkede açıklanan vaka sayısının sadece 1-2 şehir toplamından da daha az olduğu bir durumda, talimatla halkına yalan söyleyen, halkını aldatan bir bakan olmaması gerekir.
Enflasyonu vatandaşa soracaksın. Harcama yapan onlar, pazara çıkan, kira ödeyen, tatile ve eğlenceye mecburen para harcayamayan onlar, asıl enflasyon vatandaşın enflasyonudur. TUİK diye bir kurum var talimatsız gram açıklama yapamıyor ama tüm gerçekleri biliyor, enflasyon % 30-35 diyemiyor.
Pandemi ortamında vatandaş sokakta hangi işletmelerin açık olduğunu, hangi işletmelerde kısıtlı çalışma yapıldığını görüyor. Yeni işsizlik rakamları açıklandı % 13,4 olarak, kim inanır bu rakamlara… ancak Kadir İnanır… Birde yüzsüzlük yaparak önceki aylarda işsizlik rakamlarını açıklarken, tüm dünyada işsizlik artarken bizde azalmaz mı… niye kandırma ihtiyacı hissediyorsunuz bizleri.
Bilim kurulu üyeleri bizim hiçbir şeyden haberimiz yok açıklamaları, siyasi partilerin ülkenin dört bir yanından aldığı bilgilerle yaptığı açıklamalar, virüs konusunda uzman kişilerin basına verdiği açıklamalar devletin ve bakanın verdiği açıklamalar ile uyuşmamaktadır. Bakanın verdiği sayıların kat be kat üzerinde vaka ve ölüm sayıları olduğunu iddia etmektedirler.
Sağlıkla kalın….
Adalet güzeldir. Fakat Emirlerde (devlet büyüklerinde) olursa daha güzeldir.
Hadis-i şerif