Çok mücadele verilmişti. Mutlaka da kazanmaları gerekiyordu.
Ancak kentlinin, suyu için verilen bu mücadeleden haberi yoktu.
Ses edilmiyor, yazılmıyor, duyurulmuyordu. Kentin her anlamda “ham edilmesi” gerekiyordu. Madenciler ve sermaye işbirlikçisi iktidar böyle buyurmuşlardı.
Ekolojistler vardı ama! Üzüm üreticisi köylülerle birlikte uğraş veriyorlardı.
Bakanlıktı, valilikti, mahkemelerdi, her yerde yaşamı savunuyorlardı.
Köyün muhtarı mahkemedeki ifadesinde öyle bir suçlama yapmış ve altın madenine öyle karşı çıkmıştı ki! Yer yarılsa da hani madenci şirket yerin dibine batsaydı…
Bağları zarar görüyordu. Su kaynakları kirleniyordu. Kentin ihtiyacı olan su için yapılacak baraj engelleniyordu.
Muhtar fena giydirmişti altın şirketine. Bu davayı kazanması artık mümkün görülmüyordu. Altın üretimi mutlaka durdurulurdu.
Ekolojistler, muhtar, köylüler sevinçle çıkmışlardı mahkemeden. Basın açıklaması yapılıyordu. Avukat, zaferden emindi. Muhtar da iyi bir iş yaptığının bilincindeydi.
Ne olduysa o anda muhtarın telefonu çaldı. Muhtarın rengi kaçtı. Şaşırmıştı. “Köyden çağırıyorlarmış, acil gitmesi gerekiyormuş.” Muhtar basın toplantısını zorunlu olarak terk etti.
Basın toplantısı bittikten sonra avukatın bürosuna gidildi. Keyif çayları içiliyordu. O arada faks çalışmaya başladı. Gelen mesaj nedeniyle bu sefer avukatın rengi kaçtı. Şaşırmıştı.
Ne olduğu sorulduğunda da “Muhtarın kendisini vekâletten azil ettiğini…” söyledi.
Muhtar, köye değil hemen koşarak notere gitmiş. Avukatı azil ettikten sonra da doğru tapu dairesine…
Altıncı şirket yüklüce bir bedelle muhtarın bağını satın almış! Para bu, neleri satın almamış ki?
Şimdi ekolojistler, muhtar ve köylüler olmadan kentin suyunu korumak için altın madeninin kapısının önünde mücadeledeler.
Hele de İliç’teki maden faciasından sonra kenti nasıl büyük bir tehlikenin beklediğini haykırıyorlar. Kentin içme suyu kanser yapıcı ağır metallerle kirleniyor. Buna rağmen daha da büyütülüyor maden. Maden atıkları kanser yapıcı ağır metaller yeni yeni dağlar tepeler oluşturuyor kentin damında.
Hani Harmandalı çöp döküm alanını nasıl heyelan tehlikesi bekliyorsa, kenti de öyle bir tehlike bekliyor.
Ekolojistler maden önünde dağın tepesinde direniyorlar, haykırıyorlar…
Bu sefer muhtar yok. Bu kentin suyu için madeni durduracağına dair “namusu şerefi üzerine söz veren” Büyükşehir Belediye Başkanı da yok.
Ekolojistler kararlılar. Meydanı ve kentin suyunu altıncı şirkete terk etmiyorlar!