Tarihi İstanbul seçimlerinin sonuçlarını, siyasi tespitlerine güvendiğim, çok sevdiğim 5 arkadaşımla beraber izledim. Sandıklar açılmaya yakın televizyon karşısında yerimizi aldık. Gece geç saatlere kadar televizyon karşısında kalacağımız düşünülerek yapılmıştı hazırlık…
Öyle olmadı.
AA veri girişi yapamadı, milyonlarca insan ANKA diye bir ajans olduğunu öğrendi.
Partilerin içerisinden ilk bilgiler gelmeye başlayınca, tahminler de açık arttırmaya çıktı: “Fark bu kadar olur, fark şu kadar olur…”
Cumhur İttifakı’nın İstanbul Adayı, İzmir Milletvekili Binali Yıldırım çıkıp, yenilgiyi kabul edince konu kapandı.
Hayatımızın en rahat seçim akşamını yaşadık ve takriben 20.00 gibi bitti o masada işimiz, kutlamalara geçildi.
Seçim gecesinden kalan birkaç notu paylaşacağım:
NE OLDU?
-‘Çok güçlüler, yenilmezler’ düşüncesi yıkıldı.
-‘Tamam o kötü de, kime verelim, kim var ki’ kaçamağı gündem bile olamadı.
-‘Adam dini kullanıyor, sol asla kazanamaz’ fikri yenildi.
-‘Herkesi birbirine düşürüyor, kimse birleşemez’ algısı ortadan kalktı.
-‘Kürtler AKP’yle anlaşacak’ güvensizliği tuzla buz oldu.
-‘Devletin olanakları onlarda, baş etmek mümkün değil’ düşüncesi kaybetti.
-‘Tüm gazeteler, kanallar yandaş, vatandaş gerçekleri izleyemiyor ki’ bahanesi geçersiz hale geldi.
-‘HDP ile yakınlaşılırsa, bize terörist derler, İYİ Partililer de kaçar; Saadet’le beraber olunursa Aleviler rahatsız olur’ anlayışı çok gerilerde kaldı. Yerini asgari müştereklerde birleşme duygusu aldı.
- Seçim geceleri hatırlanan ve hızla dolaşıma sokulan Aziz Nesin’in ‘Türk insanının yüzde 60’ı aptaldır’ sözü ve Nazım Usta’nın ‘Akrep Gibisin’ şiiri yerini, halka güvenen umut dolu paylaşımlara bıraktı.
-Vatandaşın ekonomik sorunları seçim kampanyasında doğru işlendiğinden, ‘makarna için oylarını satıyorlar’ yaftalaması gündem dışı kaldı.
-Ve her seçimin en kolaycı tahlili olan ‘Kılıçdaroğlu ile olmaz, CHP’nin başına şu lazım, bu lazım’ tartışmaları yerine, muhalefet liderinin hakkının teslim edildiği ‘Balkon konuşması’ değerlendirmeleri geçti.
NE YAPMAMALI?
-Tek adam rejiminin yenilmez, çok güçlü olduğu yanılgısının kırıntısına bile fırsat verilmemeli.
-Parti içi rekabetler ya da başka sebeplerle, 31 Mart seçimlerinde bazı milletvekillerinin ya da aday gösterilmeyen aday adaylarının yaptığı gibi, “Şu ilçe kayıp, bu ilçe kesin kayıp, en az 12-13 ilçe kayıp” benzeri duygular bir daha yaygınlaştırılmamalı. (İzmir’den bir örnek: Hem milletvekilleri hem de CHP yöneticileri tarafından, hak ettiğinden daha fazla büyütülen Buca tartışması, belki de Bergama ve Aliağa’nın da kazanılmasına engel oldu)
-‘Dokunulmazlıkların kaldırılması anayasaya aykırı ama yine de evet diyeceğiz. Hayır dersek bizi terörle bağdaştırırlar’, ‘şunu yaparsak bize PKK’lı derler, bunun üzerine gidersek FETÖ’cü ilan ederler’ şeklindeki ‘el alem ne der’ kaygılarında ısrar edilmemeli; doğruları istikrarlı, kararlı ve yüksek sesle söylemekten vazgeçilmemeli.
-Kendisinin ne yapması gerektiğini belirlemek ve harekete geçmek yerine, kendisi dışındaki herkese ne yapması gerektiğini tarif eden ama asla taşın altına elini koymayan faydasız kişisel hal terk edilmeli.
-Halkın sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, demokratik talep ve beklentilerinin ne derece önemli olduğu bir daha hiç dikkatlerden kaçmamalı; vatandaşa vaat edilenler seçim kampanyasıyla beraber geçmişte bırakılmamalı.
-Bunun hala bir başlangıç olduğu, sayılı günün göz açıp kapayıncaya kadar geçeceği, bir süre sonra vatandaşın önüne yeniden sandık konulacağı unutulmamalı.
UNUTULMASIN
Bu seçimlerde önemli bulduğum birkaç çağrıyı hatırlatmak istiyorum.
Biri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan:
“Türkiye’nin bütün demokratlarını İstanbul için göreve çağırıyorum. Yakınlarınıza telefon edin, adaleti hakkı ve hukuku sağlamak hepimizin elinde. Bir vicdan kanıyor, bu kanı durdurmamız lazım. Sorun artık bir İstanbul büyükşehir Belediye başkanlığı sorunu değildir. Sorun Türkiye’de bir ahlak ve vicdan sorundur. Hiç kimse endişe etmesin, 23 Haziran’da yeni bir demokrasi tarihini Türkiye’nin tarihine yazacağız. Demokrasi kazanacak, her şey çok güzel olacak” (7 Mayıs 2019)
Diğeri Ekrem İmamoğlu’ndan:
“Sizden isteğim; komşularınızla, arkadaşlarınızla Türkiye’miz için milletimiz için demokrasi için bu haksızlığı anlatmaya başlayın. Çünkü hep birlikte, sanatçı da konuşacak, iş insanı da konuşacak. Artık bu toplumda işçisi de, eski siyasi de memuru da öğretmeni de herkes konuşacak” (7 Mayıs 2019)
Ve Selahattin Demirtaş’tan:
“Biliyorum, seçim sürecinde zaman zaman çok öfkelendiniz, isyan ettiniz. Haklısınız da. Ama artık bunları aşan bir durumdayız. Pazar günü sandıklar kuruluyor. Sandığa giderken, yanınıza günlük sığ siyasi tartışmaları almayın lütfen. Onları geride bırakın.” (29 Mart 2019)
‘HERKES KONUŞACAK’
Tarihi İstanbul seçimlerinin en önemli özelliği korku duvarının yıkılması ve başta kadınlar ve gençler olmak üzere; herkesin konuşmaya başlaması… Kişisel sosyal medya hesaplarından çağrı yapanlardan, sokakta gördüğü mikrofona konuşanlara kadar… Yandaş medyanın göstermediği milyonlarca yurttaş artık daha cesur şekilde konuşmaya başladı.
Şimdi bu cesareti bulaşıcı hale, kalıcı hale getirme ve güçlendirme zamanı.
Şimdi sokaktaki mikrofon sayısını da mutlaka arttırma zamanı!
BU DAHA BAŞLANGIÇ
23 Haziran akşamı, Gezi’den kalan ‘Bu daha başlangıç, mücadeleye devam’ sloganının yeniden ne kadar özel olduğu anlaşıldı.
Yanına da ‘Her şey çok güzel olacak’ eklendi.
Kazanmayı ‘öğrendik’… Mücadele edeceğiz ve yine kazanacağız…
İnatla, sabırla, sebatla, süreklilikle…