2017 yılında Türkiye Varlık Fonu’na devredilen İzmir Alsancak Limanı’nın, 2021 yılında Varlık Fonu ile liman ve lojistik yatırımları yapma amacı ile stratejik ortaklık anlaşması imzalayan Abu Dhabi Port tarafından satın alındığı iddia ediliyor.

Abu Dhabi Port ile prensipte el sıkışıldığı iddiasına rağmen henüz resmi açıklama bulunmuyor! İzmir’in merkezinde yer alan ve çok değerli bir konuma sahip olan İzmir Alsancak Limanı’nı TCDD işletiyor.

Dolar Söz Konusuysa Gerisi Teferruattır!

3 Kasım 2018 gününde Yeni Asır gazetesi İzmir Limanı ile ilgili “İzmir Limanı özelleşmesi iptal edilerek, 1.2 milyar dolarlık yabancı kaynak kaybedildi” haberini yapmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “İzmir Limanı'nın ihalesini yapıyoruz ve Danıştay'da İzmir Limanı ihalesi 2 yıl bekliyor. 2 yıl sonunda burayı alacak olan kişi vazgeçiyor ve biz 1.2 milyar dolar kaybediyoruz” açıklaması yapmıştı. Öyle ya dolar söz konusuysa gerisi teferruattır!

Özal’dan bu yana ne zaman bir özelleştirme söz konusu olsa korkunç bir ideolojik saldırı başlar. Bütün olumsuz gelişmelerin sebebi devlete ait iktisadi kuruluşlar ve bütün sorunların çözümü de bu kuruluşların bir an önce özelleştirilmesinden geçtiği yönünde propaganda ile halk kitleleri kandırılmak istenir. “Uluslararası entegrasyon süreci”, “globelleşme” gibi kavramlar ortalığa saçılır, memlekete dair ne varsa satma politikasına karşı çıkanlar çağ dışı ilan edilir. Dedik ya dolar söz konusuysa gerisi teferruattır!

“Ee memlekete para giriyor daha ne istiyorsunuz?” diyenler olabilir. Örnek vererek ilerleyelim…  AKP iktidarı tarafından 2007 yılında 552 milyon 150 bin dolara özelleştirilen araç muayene istasyonlarının, bu yıl yaklaşık 700 milyon dolar gelir elde edeceği söyleniyor. Türk Telekom mesela… 2004 yılında 2,2 milyar lira net kâr elde eden kurum aynı zamanda 4 yıl üst üste en çok kurumlar vergisi ödeyen şirketlerden birisiydi. 75 bin çalışanı vardı. Dünyanın en büyük 13'üncü telekomünikasyon şirketiydi. Ancak “altın yumurtlayan” Türk Telekom'un yüzde 55'i 2005 yılında Lübnan sermayeli Oger Telecoms Ortak Girişim Grubu'na (OTAŞ) satıldı. Satış bedeli sadece 6,5 milyar dolardı. Satılan tüm kamu mallarına bakılınca ülkenin kasasından ne kadar para kaybedildiği, sermaye gruplarının nasıl kar ettiği anlaşılacaktır. Bunlar aklımıza gelen birkaç örnek. Dedik ya dolar söz konusuysa gerisi teferruattır!

Özelleştirme Yalanları!

“Bu kuruluşların işlevi çeşitli yol ve yöntemlerle kapitalistlere kaynak aktarmak, kar oranlarının düşmesini engellemek değil midir? Kamunun diye ifade edilse de halkın değildi zaten” gibi bir yanıyla doğru ancak yanlış sonuçlara neden olacak bir soru da gelebilir. Kapitalist ülkelerde kamu malları halkın çıkarı için kullanılmaz doğrudur. Ancak özelleştirme politikası, kapitalizm içinde gerçekleşen basit bir mülkiyet el değişiminden ibaret değildir. Bu politikanın işçi ve emekçiler için asıl önemli yanı, bu politika aracılığıyla uluslararası sermayenin ücretten örgütlenmeye kadar tüm kazanımlara yönelik bir saldırıyı örgütlemesidir.
Milliyetçisinden, halkçı geçinenine, liberalinden, dincisine uzanan bir hatta özelleştirme söz konusu olunca birlik olunur. “Kamu sektörü verimsizdir, özelleştirme ile verimlilik artacaktır” derler mesela!  “Özelleştirme ile tekellere karşı rekabet yaratılmış olacaktır”, “Özelleştirme ile devlet küçültülecek, bu yolla da demokrasi büyütülmüş olacaktır” der liberaller! “Özelleştirme ile mal ve hizmetlerin kalitesini yükseltmek, fiyatlarını ise düşürmek mümkün olacaktır” der halkçı geçinenler. TL’nin değer kaybına işaret edecek dinci ve milliyetçi cephe ise “kamu malı bütçe açığının, dolayısıyla mali krizin temel sorumlusudur; özelleştirme ile bu kriz ortadan kalkmış olacaktır” gibi bir bahane bulacaktır!

Özelleştirmelere Neden Karşı Olmalıyız?

Yukarıda özelleştirme üzerine ifade edilen yalanlar öylesine istikrarlı biçimde işlenmiştir ki, halkın bilinci bulandırılmıştır. Dünyada kendine antiemperyalist, memleket sevdalısı diyen her kesim ülkesinin kaynaklarının emperyalist veya yabancı devletlerce yağmalanmasına ve satılmasına karşı çıkmalıdır. Satılması derken; kârından daha düşük bütçelerle peşkeş çekilmesine demek daha doğru olacaktır! Yerli kaynaklar belli bir sermaye grubuna ait değildir, bu kaynaklar halkın çıkarına uygun kullanılmasa da kamunun malıdır ve ülkedeki herkesin ekonomik refahını garanti altına almak için kullanılmalıdır.

Toplumsal hayatın düzenlenişini özel mülkiyet ve kendini düzenleyen piyasa zeminine yerleştiren neo-liberal çözüm olarak özelleştirme, işsizliği artırır ve emeğin örgütlenmelerini darbeler. Geçici, yarım zamanlı işler, ücretsiz aile işçiliği ile taşeronlaşma biçimleri yaygınlaşır. Özelleştirmenin yaygınlaşması emeğin pazarlık gücünü kısıtlar. Ücretler genel düzeyini aşağı çekerek özel sektör çalışanlarının da ücretlerini düşürür. Özelleştirme ile yatırım riskini üstlenmeden, ülkenin sabit sermaye stokuna katkı yapmadan sermayeye zahmetsiz yeni bir kar alanı açar. Unutulmamalıdır ki kamu işletmelerinde sigortasız işçi çalıştırmak mümkün değildir. İşçi sağlığı, iş güvenliği, çalışma koşulları, çevre düzenlemelerine ilişkin kuralları çiğnemek daha zordur. Özelleştirme ile TL’nin değer kaybının önüne geçilemeyeceği gibi değer kaybı ile birlikte çok daha az maliyetle özel şirketlere kamu malları peşkeş çekilmiş olur. Özelleştirme küçük bir zümrenin ve sermaye gruplarının dışında toplumun hiçbir kesimine doğrudan fayda sağlayamaz!