İzmir, Anadolu'nun batısında, tarih sahnesinde öncü bir şehir olarak geleceği önceden haber veren bir kâhin gibi parlıyor.
Bu topraklarda her yenilik, sadece bir başlangıç değil, aynı zamanda tarihin öncüsü İzmir tarafından müjdelenen bir devrim. Biz bugünün insanları için yenilik olarak algılanan bulgular, İzmir için görkemli tarihin yeniden yazılmasıdır.
Akla gelen pek çok yenilik, Anadolu'nun batısındaki bu şehirde doğuyor. İzmir, tarih sahnesinde bir çeşit kâhin gibi, ilkleri ardı ardına müjdelemiş. Türkiye'nin ilk donanması burada filizlenirken, ilk kadın eylemi de İzmir sokaklarında gerçekleşti. Batı uygarlığının ilk anıtsal eseri İlyada, İzmirli hemşerimiz Homeros tarafından yazıldı. İlk orkestra burada kuruldu. İlk sinema gösterimi Apollon Sineması’nda yapıldı. Hatta ülkemizde ilk futbol maçı burada oynanmış ve Türkiye'nin fuar serüveni de ilk İktisat Kongresi de İzmir'de başlamış.
İlk demiryolu, tabii ki İzmir'e yapıldı. Bu şehir, tarih sahnesinde sadece seyirci olmak yerine, başrolde yer almayı tercih etmiş. Türkiye'nin kuruluş ve kurtuluşunu simgeleyen milli mücadeleyi ateşleyen bir kıvılcım olmuş. İzmir, o ilk kurşunuyla tarih sahnesine damgasını vurarak, ülkenin geleceğini şekillendiren kahramanlık destanının başlangıcını yazmıştır. Bu şehir, sadece coğrafi bir konum değil, aynı zamanda cesaretin ve bağımsızlığın sembolü olmuştur. İzmir'in tarihi, bu iddialı anla birlikte, Milli Mücadele'nin eşsiz bir manifestosu olarak yükselir.
İzmir, sadece güzellikleriyle değil, aynı zamanda binlerce yıllık bu antik tarihiyle de büyüleyici bir şehir. Son on yılda yapılan kazı çalışmaları kenti daha derinlemesine keşfetmemize olanak tanıyor. Bence“Kendini bil” sözü “Kentini bil”e dönüşmek zorunda. Yaşadığın şehri tanıdıkça seversin, hissedersin ve sorumluluk duyarsın.
Ege Üniversitesi'nin öncülüğünde gerçekleştirilen kazılardan biri, Forum Bornova'nın karşısındaki Yeşilova Höyüğü'nde yapılmaktadır. İpekli Kuyu ve Yassı Tepe gibi diğer höyüklerle birlikte, bu kazılar İzmir'in tarihini İsa'dan önce 7 binlere kadar götürmekte. İzmir, kesintisiz 9 bin yıldır bir yerleşim yeri olarak varlığını sürdürüyor. Biz insanların bir yükselip, bir sönen uygarlık ateşi İzmir sayesinde yeniden ve yeniden tutuşuyor desek abartmış olmayız.
İzmir Antik Tiyatrosu ise 1940'larda bulunan önemli bir keşif. Aslında, bu topraklar altında gizlenmiş olan 20 bin kişilik tiyatronun manzarası, uygarlık tarihinde derin izler bırakan bir trajediyi gün yüzüne çıkarıyor. Bu trajedi, Dionysos'un, bahar çiçeklerinden çam ağaçlarına, asma yapraklarından doğadaki her unsura hükmeden tanrı olarak bilinmesiyle başlıyor.
Smyrna Tiyatrosu'nun konumu, eski çağdaki topografya ustalığıyla öylesine muazzam bir şekilde yerleştirilmiş ki, Kadife Kale’nin bugünkü Ballıkuyu Mahallesi'nde bulunan bu noktadan baktığınızda, İzmir Körfezi gerçekten de doğal bir manzara şöleni sunuyor. Özellikle akşamları, ay ışığında ve bazen yıldızlar eşliğinde, antik çağ insanı bu topografyayı tiyatronun sahne düzeninde olağanüstü bir şekilde kullanmış. Smyrna Tiyatrosu'nun eşsiz konumu, sadece tarih sahnesine değil, aynı zamanda bugün de İzmir Körfezi'nin büyüleyici manzarasına damgasını vuran bir şaheseri işaret ediyor.
Smyrna Antik Tiyatrosu'nda, yedi gün yedi gece süren Dionysos adına düzenlenen şenliklerde, doğa ve insan arasındaki ilişki kutlanırdı. Mevsim geçişlerinde düzenlenen bu bayramlar, Dionysos'un doğayla bütünleşen varlığını vurgular. Dionysos'un en tanıdık şenlikleri, özellikle kır Dionysos'u, şarap, üzüm ve dansın sembolü olarak kutlanışını içerirdi.
Bu antik tiyatro, taş duvarlarıyla varoluşun ve bir trajedinin arka planını çizer. Tanrı Dionysos’a adanan bu şenlikler geçmişin derinliklerinden günümüze taşınan bir hikâyeyi anlatıyor.
Özellikle tiyatro kazılarında bulunan Satir (Satyros) heykeli, insanın sonluğuna işaret eden bir trajediyi bize fısıldıyor. İnsan, sürekli kaçmaya ve sıyrılmaya çalıştığı sonluğunu kabul etmek zorundadır. Tragedya düşüncesi, ölümün bir tür yok oluş olmadığını, sadece insanların yaşlanıp ölmediğini, kültürlerin de zamanla biyolojik varlıklar gibi yaşlanabildiğini gösterir.
İzmir, zamanın tabularını ve dogmalarını altüst eden bir kahraman gibi, putları ve imparatorları baş aşağı çeviren efsanevi bir şehir. Körfezini, mistik bir cadı kazanına benzetirsek, uygarlık tarihinin en dinamik, en üretken ve en yüksek kültürü, büyük değişimlerin etkisiyle tarih sahnesinden çekilmek zorunda kaldı ve Körfez sularına gömüldü. Bu epik döngüsel kültür, adeta bir cadı kazanında sihirli bir şekilde yeni bir biçime bürünerek, İzmir'in lacivert sularında yeniden doğuşa ve Dionysos'un sembolü asma yapraklarının da mucizevi bir şekilde pek çok imparatorluk gibi filizlenmesine hatta büyüyüp gelişmesine yükselmesine olanak tanır.
İ.Ö. 1. yüzyılda inşa edilen bu tiyatro kalıntılarına bakıldığında da, Roma İmparatorluğu gibi süper bir organizasyonun nasıl yok olabildiği sorusu ortaya çıkar. Roma'nın teknoloji harikası yolları ve kanalizasyonları tarihin karanlıklarına belki de değişim ve dönüşüm için gömülür. Diyanisos, iki kez doğup, bir kez ölen, ardından tekrar doğan bir tanrıdır. Bu mitoloji, hayatın yok edilemez gücünü ve sürekli bir yeniden doğuşu simgeler.
Smyrna Tiyatrosu’nda Anadolu'da sıkça rastlanan U planlı oturma düzenine sahip, 12-13 kişinin birlikte kullanabileceği bir tuvalet mekanı da bulunuyordu. Bu tuvalet, çok sayıda kişinin bir arada olmasına olanak tanıyarak sosyalleşmeyi teşvik ediyordu. Genellikle sahne binasında çalışan ve tiyatro performanslarına katılan sanatçılar tarafından kullanıldığı düşünülen bu tuvalet, sahne binasının izleyicilere kapalı olması sebebiyle "sanatçı tuvaleti" olarak adlandırılabilir. Ayrıca, tuvaletlerin önünde akan temiz su oluğu, Akdeniz coğrafyasındaki tiyatrolarda bir ilk olarak karşımıza çıkıyor.
Orta Çağ'da, bilinen kültürel gelişmişliğin izleri, özellikle kanalizasyon gibi altyapı unsurlarının unutulmasıyla bir gizemi barındırır. Kültür, pencerelerinden lazımlıklarla sokağa dökülerek aslında bir gerilemeye işaret eder. Antik çağın yüksek teknoloji ve kültürünü temsil eden tuvaletler Orta Çağ’da yerini yozlaşma ve kokuşmuşluğun sembolü idrar çanaklarına bırakmıştır.
Smyrna antik tiyatrosu, Dionysos şenlikleriyle birlikte, İzmir'in döngüsel kültürünü, tarih sahnesindeki bir gazap kuşu bilgeliğiyle anlatır. Tragedya, kültürel yükselişin, ilerlemenin ve ideallere ulaşma sürecinin sonsuza dek sürmeyeceğinin anlaşılmasıyla ortaya çıkar.
İzmir, her silinip baştan yükseldiğinde, bir kuyruklu yıldız olarak parlar ve kaybolur. Smyrna’nın antik sahnesi, kaybolan bir zamanın izlerini takip ederek, İzmir'in sil baştan doğuşunu ve trajik bilgeliğini keşfetmemize olanak tanır. Belki de bu, İzmir'in benzersiz güzelliğini ve zenginliğini anlamak için derinlere inmemiz gereken trajik bir bilgeliktir.