Atatürk'ün en büyük hayallerinden birisi Türklerin kökeni sorusuna yanıt aramaktı. Onun belki en özel yönlerinden birisi belgeler ışığında tarihin, özellikle de Türk tarihinin bilinmeyen yönlerini ortaya çıkarmaya olan merakıdır.

Atatürk, büyük bir asker ve devlet adamı olmasının yanı sıra tarihe ve dile olan bilimsel bakış açısı ve engin merakı ile bir bilim insanıdır da.

1930 yılında Türk Tarih Kurumu'nu kurdurduğunda Tahsin Bey'i (Mayatepek) araştırma yapmak üzere Meksika'ya gönderdi. Tahsin Bey, Atatürk'ün isteğiyle 1935 yılında Meksika Büyükelçiliğine atandı. Tahsin Bey, buralarda yaptığı araştırmalarda Mayalar, Aztekler, İnkalar ve Kızılderililerin Türk kökenli olabileceklerine yönelik ipuçları elde etti.

Atatürk'ün kafasını meşgul eden temel bir soru vardı: 'Türklerin bilinen yurdu Orta Asya'dır! Peki, ama Türkler Orta Asya'ya nereden ve nasıl gelmişlerdir? Tahsin Bey'in hazırladığı raporlar, her biri kayıp kıta Mu ile Türkler arasındaki ilişkiyi kanıtlamaya yönelik son derece özgün ve bir o kadar da şaşırtıcı tezler içeriyordu. 14. raporda Kuran'da manası olmayan sözler hakkında da bilgiler bulunuyordu.

Din alimi Turan Dursun, 'Din Bu' adlı kitabının ikinci cildinde heyecanlı ve öfkeli bir dilde 14. rapor dışındaki raporların nerede olduğunu soruyordu. Hatta Dursun kitabında yanıtı kendisi veriyor ve aykırı bir acelecilikle diğer raporların bilinçli olarak yok edildiği hükmüne varıyordu.

Sümerler, Luviler ve hatta Uygurlar Mu kıtasından mı yayılmışlardı?

Anadolu topraklarında binlerce yıl önce konuşulan Luvi dilinde T-ATA* kelimesinin 'Baba' demek olduğu görülüyor.
İzmir-Kemalpaşa Karabel'de Mira kralı Tarkasnawa'nın adının Luvice ismin yazılı olduğu dağa oyulmuş bir anıt var. 3 bin 500 yıl öncesinin tabletleri, bu insanların yaşadığı ülke Luviya'nın neredeyse Anadolu'nun önemli bir kısmını kapladığını gösteriyor.

Luviler, Hint-Avrupa ailesinden bir dil konuşan Anadolu’nun en eski halklardan biriydi. Luvi, Hitit dilinde "Işık İnsanları" anlamına gelir.
Özellikle dikkat çeken şey, Luvi dilindeki Türkçe kelime benzerlikleridir. Örneğin, "Pita" kelimesi "Pide" ile ilişkilendirilebilir, "Anni" kelimesi "Anne" anlamına gelirken, "Pati" kelimesi "Adım"ı temsil eder. "Atti" kelimesi ise "Dışarısı" anlamına gelirken, "Tata" veya "Tatiş"(ş son eki Hititçe ve Luvice) kelimesi "Baba" demektedir.

M.Ö. 2. bin yılda Apasa (Selçuk) civarında kurulan Luvi Krallığı hakkında daha fazla bilgiye ihtiyaç var. Işık insanları Luvililer hakkında genel olarak sınırlı bilgilere sahibiz ve Anadolu'nun tarihini daha iyi anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var.


***

Ulu Önderimiz ATATÜRK böyle büyük bir deha idi. Onu okudukça, onun ilgi alanlarında dolaştıkça hayranlığımız, dehası karşısındaki şaşkınlığımız katlanarak artıyor.

Peki, en büyük eserim dediği Cumhuriyeti emanet ettiği biz evlatları onu yeteri kadar anıyor muyuz? Yüce hatırasını yeni nesillere anlatmakta, göstermekte yeterli miyiz?

Ne üzücüdür ki hayır.

O büyük insanı kaybettiğimiz 10 Kasım’a sayılı günler kaldı. Bütün ülkeyi, onun kurtarıp kurduğu Türkiye’yi onu anlatan, onu bilinmeyen yönleri ile yeni nesillere gösteren sayısız etkinlik olmalıydı. Sayesinde onurla egemen olduğumuz güzel ülkemiz onun güzelim portreleriyle donatılmalıydı. Onun evlatları olarak sorumluluğumuzun çok büyük olduğunu iliklerimizde hissettiren bir anma atmosferi oluşturulmalıydı. Ama maalesef yok. Yeterli değil. Bu sitemimizi de tarihe not düşerek bu satırlarda Atamızı özlem ile, minnet ile ve sonsuz sevgi ile analım.

Atatürk'ün "Türk çocuğu atalarını tanıdıkça, daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır" sözü her zaman ilham verici olmuştur ve onun aziz hatırası önünde bir kez daha saygı ile eğilelim.

Unutmayalım ki; Kasım ayı, Atatürk'ü anma, anlama ve yaşatma etkinliklerinin düzenlendiği bir dönemdir. Bu yılki anma programlarına bakıldığında, Atatürk'ün Türk tarihine verdiği önemle ilgili etkinlikler de yok.

Ölümünün 85. Yıl dönümünde biliyoruz ki adını tam olarak anmaktan bile korkanlar olacaktır. Onlara yanıtımız ise şudur:
Atatürk bir isim değildir. Onun ismi Mustafa Kemal’dir. Onun fikirleri ve mirası, bizlere emanettir ve bu emanetlere sahip çıkma sözü veriyoruz.

10 Kasım'da bir kalp durur, ancak milyonlarca kalp onun için atmaya devam eder.
Mustafa Kemal Atatürk'ü hasretle anıyor ve onun ölümsüz aşkını hatırlatmayı sürdürüyoruz.
T-ATA’mız, Türkçesi BABA’mız Mustafa Kemal…
Kasımda aşk, bizim için bambaşka bir anlam taşır;
Çünkü bize ölümsüz bir aşkı hatırlatır. Bu özel ay, Atatürk'ün mirası ve Türk milletine kattığı değerleri anlama fırsatıdır.
Çünkü Atatürk ilimdir. Atatürk bilimdir. Atatürk akıldır. Atatürk gelecektir. Atatürk barıştır.
Atatürk gençliktir.

Çünkü Atatürk tarih bilincidir. Yüzyıllar sonrasına öngörebilmektir. Cumhuriyettir. Atatürk Türkiye'dir. İşte bu nedenle de 20. yüzyıldan 21. yüzyıla fikirleriyle eserleri ile değeri her geçen gün artan; öldükten sonra ülkesini yöneten tek liderdir.
Çağdaş dünyanın en önemli kurucu önderine yapılan her türlü saygısızlığa, vurdumduymazlığa tarih isyan eder. Akıl isyan eder. Vicdan isyan eder. Tabii milletin vicdanlı her ferdi de isyan eder, etmelidir de.
Elbette yılın her gününü saraylara, padişahlara eğilmeyi normalleştirenler 10 Kasım’ı anlayamaz.
Atam, izindeyiz…
Sonsuza dek…
*Amerikalı bilim adamı James Churchward'ın 1868-1931 yıllarındaki araştırmalarını kapsayan Kayıp Kıta Mu'nün kutsal Sembolleri adındaki eserinin 130. sayfasında mu diline
ait en eski sözlerden biri olarak (TA-HA) kelimesinin anlamı açıklanmıştır.
 *İnşaat mühendisi, siyasetçi, çevreci ve eski Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın,
“Mysia” adlı kitabında bugün kullanılan bazı Türkçe kelimelerin Luvice oladuğunu açıklamıştır.