İletişim Kitabevi Bodrum Şubesi yeni açılmıştı. Kitapçılığa yeni başlamıştım. Tecrübem olmamasına rağmen yardım için üç aylığına oraya gönderdiler. Çok heyecanlıydım. Yılların emektarı Ayfer ablaya sürekli sorular soruyor, notlar alıyor, İletişim Konak Kitabevi’ne gelen okurlarla nasıl diyalog kurduğunu, konuşma üslubunu sürekli gözlemliyordum.
Bugünkü gibi akıllı telefonlar olmadığı için rafların fotoğrafını çekip daha sonra saklayamayacağımdan kitap raflarının dizilişini, bölümleri, aklınıza gelecek her şeyi not alıyordum. Kargacık burgacık bir sürü harf ile koca defteri doldurmuştum. Okul hayatımızda her ne kadar sürekli not ve bilgi almış olsak da bizi her zaman pratikte öğrendiklerimiz kurtarırdı.
Bodruma gidince aldığım notlar, telefon görüşmelerim, bana çok yardımcı olmuştu. Kitabevini baştan aşağı düzenleyip kitapları raflarına yerleştirdim. Küçük bir kitabeviydi, devamlı temizlik düzen sayesinde rafları ve kitapların yerlerini ezberlememe neden olmuştu. Nazlı Eray’ın “Kız Öpme Kuyruğu” kitabı ilgimi çekmiş boş kaldığımda okuyordum. Öyküleri çok sevmiştim.
Sürekli kitabevine gelen yaşıtım hanımefendi bir okur elimde kitabı görünce, “İsmine bayıldım, siz mi okuyorsunuz?” dedi.
“İnceliyordum, güzel öyküler var” dedim.
“Kitaba bakabilir miyim?” dedi. Elimdeki kitabı uzattım, biraz inceledi sonra satın almak için kasaya doğru ilerledi. Üzülmedim dersem yalan olur. Kitabevinde tek kalan okuduğum kitap satılıyordu. Bana yaklaştı kitabı uzattı.
“Siz okumaya devam edin. Bitirince sizden alırım” dedi. Çok şaşırdım. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşıyordum. Olur mu okurdan kitap alınır mı?
“Ben kitabı okuyup bitirmiştim, okuyup bitirdiğinizde sizinle kitap üzerine konuşabiliriz” dedim. Gülerek yanımdan uzaklaşırken, “Kitabı birkaç günde okurum” dedi.
Hemen kitabı sipariş ettim. İki gün sonra kitap geldi. Hemen satın alıp okumaya başladım.
Bodrum İletişim Kitabevi’nin hemen yanında Tansaş (Şimdiki Migros) vardı. Bir gün elinde Tansaş poşetleriyle biri girdi.
“Evladım, İlknur yok mu?”
İlknur Hanım İletişim Bodrum Kitabevi’nin ortaklarındandı. “Henüz gelmedi, ama birazdan burada olur” dedim.
“Bu poşetler burada dursun, İlhan Bey bıraktı dersin. Birazdan gelip alacağım” dedi.
“Olur” dedim. Aslında bende öyle emanet alacak göz yoktur. Nedense bu adamın babacan, sevecen tavrı sonra ‘evladım’ demesi tüm yelkenlerimi suya indirdi. Hayır, olmaz diyemedim.
Yaklaşık yarım saat sonra İlknur abla geldi. Gözü direk poşetlere takıldı.
“Bunlar kimin?”
“İlhan Bey bıraktı.”
“İlhan Berk mi?” dedi. Ben on beş saniye öylece kaldım.
“Güzel Irmak kitabının yazarı İlhan Berk mi?” dedim.
“Evet” dedi.
Bir saat sonra İlhan Berk geldi. İçeriye girince saygıdan ayağa kalktım. Göz göze geldik. Eliyle oturmamı işaret etti. Bir süre sonra sohbet etmeye başladık. Ayağa fırladım. Ayfer abla gelen herkese mutlaka içecek bir şeyler söylerdi.
“Ne içersiniz?” dedim.
“Çay içelim”
“Megafona basıp iki çay biri açık” dedim.
Okurlar gelip gidiyor. İlhan Berk’i tanıyanlar kitaplarını alıp imzalatıyordu.
Sohbet ederken eliyle bir dakika anlamında işaret yaptı. Dışarıdaki kadın turistlerin İlknur abla ile olan diyaloglarına kulak kabartıyordu. İngilizce ve Almanca bilmesine rağmen İlknur abla turistlerle anlaşamıyordu. İçeriye girdi.
“Bana Fransızca sözlük verir misin?” dedi.
İlhan Berk ayak ayaküstüne atmış, “Sorun nedir?”
“Fransız turistler, İngilizce ve Almanca bilmiyorlar anlaşamıyoruz”
“Ben konuşayım isterseniz?”
Ben hemen lafa girdim. “Siz Fransızca biliyor musunuz?”
“Sen benim ‘Uzun İnce Bir Adam’ kitabımı okumadın galiba” dedi.
Kitabevinin önündeki turistlere yaklaşıp, “Bonjour…” dedikten kısa bir süre sonra kadınlarla birlikte uzaklaştı.
Çekmeceden kitabımı çıkardım.
Megafona basıp “İki çay biri açık” dedim.
Kız Öpme Kuyruğu’nu alan hanımefendi kapının önünde belirmişti. Çaylarımızı içerken öyküleri konuştuk.
Ahhhhhhh ne güzeldi Bodrum…