İzmir'in tarihi mirasını keşfetmek, adeta bir zaman yolculuğuna çıkmak demek. Efsanevi Smyrna'nın, göz kamaştırıcı Efes'in, tarihiyle öne çıkan Teos'un izlerini sürmek, Bergama'nın görkemli kalıntılarına tanıklık etmek ve Claros'un mistik atmosferini hissetmek, bu kentin köklü geçmişini anlamak demektir.

Eserler, yıllarca bu topraklarda varlık gösteren farklı medeniyetlerin izlerini taşır. Ancak depremler, savaşlar ve zamanın yıpratıcı etkileri, bu antik yerleşimleri birçoğunu yok etti. Ancak kurtulan eserler, günümüzde müzelerde halkın ziyaretine açık bir şekilde sergileniyor.

İzmir'de 1914'te ilk müze kurma fikri Aziz Bey tarafından ortaya atılsa da, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı gibi zorlu dönemler bu planın gerçekleşmesini engelledi. Ancak Cumhuriyet döneminde tekrar gündeme geldi.

1924'te Gazi Mustafa Kemal'in emriyle, eserler ilk olarak Aya Vukla Kilisesi'nde sergilendi. Ancak bu yer zamanla yetmeyince, 1931'de Atatürk'ün ziyaretiyle Atatürk Müzesi resmen açıldı. Asar-ı Atika Müzesi’ndeki eserlerin artmasıyla 1951'de Kültürpark'ta Milli Eğitim Pavyonuna taşındı. 1984'te ise modern bir bina inşa edilerek Konak’ta Bahribaba parkı içinde Müze’nin şu anki yerine taşındı.

İzmir Arkeoloji Müzesi, genellikle Roma dönemine ait heykel ve büstleriyle ünlüdür. En dikkat çekici eserlerinden biri, Koşan Atlet Heykeli'dir. Üst katta, Ekrem Akurgal Salonu'nda, prehistorik çağ kazılarından çıkan seramik eserlere rastlamak mümkündür. Seramik eserlerle aynı katta bulunan Hazine Odası’nda mezar buluntuları olan altın diademler, ağız ve göz bantları, altın, gümüş, kıymetli ve yarı kıymetli taşlardan yapılmış süs eşyaları ve gözyaşı şişeleri müzenin nadide eserleri arasındadır.

İzmir Arkeoloji Müzesi, kentin zengin tarihini barındıran ancak adeta bir donanma gemisi gibi sadece yüzeyini gösteren bir buzdağını andırıyor. 82 binin üzerindeki bu eşsiz eserlerin sadece 12 bin tanesi, sergilenmeye layık görülüyor. Geri kalanlar ise adeta alt katta unutulmuş, beklemekte. Sergilenmeyen binlerce eser, birer sessiz şahit gibi bekliyor ve karanlığa gömülü kalmanın hüznünü yaşıyor.

Göz kamaştırıcı heykeller, gizemli seramikler ve geçmişin izlerini taşıyan bu eserler, sadece seçilmiş birkaçıyla sınırlı kalıyor. Alt katta bekleyen binlerce eser ise, adeta bir hazine sandığının kapağı kapatılmış gibi duruyor. Bu, sadece bir müze eksikliği değil, aynı zamanda bir kültür hazinesinin tam olarak gün yüzüne çıkarılamadığının da bir göstergesi.

Belki de İzmir, bu zengin mirası daha iyi sergilemek ve gelecek nesillere aktarmak adına yeni müze alanlarına ihtiyaç duyuyor. İzmir'in zengin tarihini daha fazla keşfetmek adına bir üçüncü arkeoloji müzesi gerekiyor. Şehrin geçmişi, bu müzelerde can buluyor; gelecek nesillere taşınan bir miras, zamana meydan okuyor.

Bir hayalim var:
M.Ö 8. yüzyıldan günümüze uzanan tarihle harmanlanmış bir dokuda, Basmane’deki Kervan Köprüsü'nden başlayan taş döşeli antik yol, modern mimari ile buluşuyor. Göbeklitepe'nin elips çelik konstrüksiyonlarından ilham alarak, Smyrna Agorası'na uzanan bu seyir yolu ve üst geçit, geçmişi gelecekle buluşturuyor. Altınpark Arkeolojik Alanı gibi noktalarda genişletilmiş camdan mekanlar, tarihi dokuya saygıyla geçmişi günümüzle birleştiriyor. Antik Tiyatro'ya yükselen cam seyir teras, Ayavuluka Kilisesi ve Bıçakçı Han gibi tarihi yapıları gökyüzünden keşfetme fırsatı sunuyor.
Bu proje hayata geçirilirse, şehrin kalbinde geçmişi adımlarla keşfetmeyi sağlayan bir tasarım harikası olabilir. 70 bin terkedilmiş eserin muhafaza edilmesi için bir koruma projesi, zengin tarihi mirası canlandırabilir, kültürel zenginliği koruma çabalarını güçlendirebilir.
Konak’ın Basmane semti tarihi zenginliği, dünya çapında ünlü Louvre Müzesi gibi bir cazibe merkezi haline getirilebilir. Yılda 8.1 milyon ziyaretçiye ev sahipliği yapan Louvre'un etkileyici başarısını, 800 yıllık tarihi devasa sarayı ve 35 bin eseriyle, Konak’ı iki katı tarihi yapısıyla yarışır hale getirmek mümkün. Sergilenecek 70 bin eserin ziyaretçi deneyiminin geliştirilmesi ve 5 bin yıllık Konak’ı tarihle dolu bir destinasyon olarak ön plana çıkarabilir.

İzmir, tarihi öykülerini, eserlerini ve mirasını daha fazla müze alanıyla buluşturarak, bu zenginliği gelecek nesillerle paylaşma fırsatını yakalayabilir. Teknoloji harikası mimari yapı Konak’ı açık hava müzesine dönüştürebilir.

İzmir'in göbeğinde olmasına rağmen, sadece bir caddeyle Kemeraltı’ndan ayrılan Basmane, turisti bırakın, İzmirlilerin bile nadiren ziyaret ettiği unutulmuş bir güzellik. Kaderine terk edilmiş bu bölge, gidenlerin içini sızlatarak görmezden gelinen bir hazine gibi duruyor.
Konak, benim için zamana direnen yapılarıyla tarih kokan bir şiir; arkeoloji müzesindeki eserler ise yaşayan bir efsane. Her obje, başınızı döndüren bu şehrin büyülü öyküsünü anlatıyor, tarihin nefesini hissetmenizi sağlıyor.
Canımın ta içisin Konak: Denizin kucağında, tarihinle dans et!