Attila İlhan 1950’lerin ilk yarısında civan bir delikanlı olarak İzmir-İstanbul-Paris üçgeninde yaşar.

Attila İlhan 1950’lerin ilk yarısında civan bir delikanlı olarak İzmir-İstanbul-Paris üçgeninde yaşar. Belki yine böyle bir yağmurlu İzmir sonbaharında Karşıyaka Çamlık’taki evinde o meşhur şiiri “Yağmur kaçağı’nı” yazar. “Yağmurdan korktuğumu bilirsin” der usulca. Ancak İzmir’in yazını yaşayan, güneşini, neşesini kendisine katan birisi gelecek kışı haber veren yağmurdan korkar çünkü.

Bu sene yağmurdan ve kıştan korkmamız için birçok neden var oysa. Üstelik yaz da eskisi gibi keyifli geçmemişken. Benimle aynı korkuyu paylaşır olmalı insanlar ki geçen hafta gazeteler kavanoz kapaklarının her zamanki gibi bitmediğini, insanların kış için hazırlık yapamadığını söylüyordu. Bir kavanoz kapağı satıcısı “25 yıldır böyle bir sıkıntı görmediğini” söylüyordu. Her sene kışın zor geçeceğini düşünüp, kış için konserve yapan insanlar bu sene yapamamıştı.

Kavanoz kapağı göstergesini bir kenara bırakırsak ekonomik güven endeksi de olması gereken, yani “her şey aynı gidecek” demek olan 100 değerinin altında, 95’lerde gözüküyor. Daha doğrusu gözüküyordu. Daha da düşmüş olmalı ki, 3 aydır bilgisini vermiyorlar. Dövizin ve böylelikle enflasyonun tekrar yükseleceği konuşulmakta ve görülmekte de açıkçası. İşsizliğin iyiye gitmeyeceğini düşünüyorlar. Gıda, ulaşım, doğal gaz-elektrik zamları da kışın daha çok hissedilecek. İzmir insaflıdır fukarasına bile kıyamaz çok soğuk yapmaz ama geçen seneki faturalarımızın üstüne yüzde 50 daha koyacağımız görünür bir durum. Zaten Merkez Bankası’nın hedefi de bu şekilde. Üstelik okul harcamaları, aidatlar derken biraz daha azalacak cebimizdeki para. Biz İzmir’de Ankara ve İstanbul’da olandan biraz daha şanslı olarak en zenginimizle en fakirimiz arasında uçurum oralarda olduğu gibi değil. Çoğumuz orta gelirli olduğumuzdan, çoğumuzun alışkanlıkları Ankara’nın çok da istemediği şeyler olduğundan bu kış şehrin insanının özellikle keyfi kaçacak gibi.

Sevimsiz bir paragraftan sonra ne yapabileceğimizi konuşmak gerek. Daha sağlam bir telefon kılıfı almak, konserve şişelerine sahip çıkmak gibi yapılacak bireysel işlerin dışında bizim yapabileceğimiz çok bir şey yok gibi gözüküyor. Kendi yapmadığımız hataların ceremesini çekerken kendimizi ve ailemizi bir şekilde korumamız gerekiyor. Ama işi çözebilecek, bizi düzlüğe çıkartması için insanlarca seçilen insanların hatalarından bir an evvel dönüp de bizi düşünmesi, insanların geçim dertlerini görüp, kıştan ve yağmurdan korkmaya başladıklarını fark etmeleri gerekiyor.

Attila İlhan yağmur kaçağı şiirinin sonunu “Elimden tut, yoksa düşeceğim. Yağmur beni götürecek yoksa beni” diye yapar. İşte halimiz aşağı yukarı budur.