Tarihin derinliklerine indiğimizde, insanlar kanlı ritüellerle bir araya gelip toplumsal birliği demir gibi sağlamlaştırdılar.
Sümerlilerin M.Ö 4 binlerde gökyüzüne uzanan Ziggurat tapınaklarında yankı bulan vahşi kurban ritüelleri, insanlığın karanlık yüzünü aydınlatan izler bırakmıştır. Azteklerin ise katı kuralları, bu kanlı gelenekleri özenle sürdürmelerini sağlamış, medeniyetler arası bu çarpıcı miras, tüyleri diken diken eden bir gerçeklik sunmuştur. Bu kanlı geçmiş, insanlığın kolektif hafızasında derin yaralar açmış ve dünya tarihini şekillendirmiş bir vahşet tablosunu gözler önüne sermektedir.
Mitolojide, insanların kurban edilme öyküleri, dehşetin derinliklerine uzanan karanlık masalların içinde bir trajediye dönüşüyor.
Truva Savaşı'nda, Menelaus'un intikam ateşi, Agamemnon'un liderliğindeki Yunan ordusunu ölüm kusan denizlere taşıyor. Ancak bu epik hikâyenin başında, rüzgarların inatçı sessizliği, tanrıların oyunlarını açığa çıkarıyor. İşte tam da bu çaresiz anlarda, tanrılar gökyüzünden inercesine bir fedakârlık talep ediyorlar: Agamemnon'un kendi kızı İphigenia'yı acımasızca kurban etmesi. Artemis’in gökyüzünden bir geyikle inmesi, İzmirli ozan Homeros'un eşsiz kaleminden dökülen bu trajik sahne, rüzgarların esmesine, Akhaialıların Anadolu'nun kapılarına dayanmasına ve Truva'nın kaderinin derin bir çizgide belirlenmesine neden oluyor. Tanrıların duygusuz kararları, savaşın vahşi danstaki kritik adımlarını yönlendiriyor, insanlık tarihinin en karanlık ve yürek burkan sayfalarını yazıyor.
Ancak, bugünün merhamet duygusunu yitirmiş dünyasında, bu gelenek hâlâ gölgesini uzatmaya devam ediyor. Özellikle hayvan hakları sahnesinde, sokak hayvanlarının kaderinin acımasız bir deneyim laboratuvarına dönüştürülmesi veya üniversitelerin karanlık odalarında ahlaki sınırların sorgulanması gibi dehşet verici konular, gündemimizi zehirliyor. Antik çağda, dini ritüeller esnasında hayvan kanı akıtılırken, bugün ise bilim ve endüstrinin hedefleri doğrultusunda hayvanlar acı çekiyor.
Bu devirde, insanlık tarihindeki karanlık geçmişin hayaletleri hala kentimizde dolaşıyor, hepimizi üzen bir gerçekliği görmekten kaçamıyoruz.
Türkiye'de, sokak hayvanlarının acımasız birer denek olarak kullanılmasına ve üniversitelerin soğuk laboratuvarlarında hayvanların yaşadığı dehşet verici deneylere karşı duyarlılık gittikçe yükseliyor.
Kobay hayvansız tıbbi araştırmaların gelişmesiyle, satın aldığınız ürün sadece "Hayvanlar Üzerinde Test Edilmedi" ibaresi ve sevimli tavşan logosu taşımakla kalmıyor, aynı zamanda bilimsel ilerlemeleri destekleyerek hayvan dostu bir tercih yapmanın sağlam bir garantisi halini alıyor!
Dokuz Eylül Üniversitesi'ndeki Büyük Deney Hayvanları Araştırma Laboratuvarı'na karşı gösterilen öfke ve tepki, hayvan hakları savunucularının sesini yükseltmesine neden oldu. Deneye Hayır Derneği ve Mülkiye İzmir Hayvan Hakları Grubu İzmir'de planlanan ve 28 milyon TL yatırım maliyetine sahip ikinci laboratuvarına karşı çıkarak, insanlığın vicdanını sarsan bu vahşete dur deme çağrısını gür bir şekilde yineliyor. Bu karşı duruş, hayvan haklarına duyarlılığın güçlü bir çığlıkla dile getirildiği bir direnişin yansımasıdır.
Antik çağlardan beri süregelen bu vahşete son vermek için bir çağrıda bulunuyoruz! Hayvan haklarına saygı gösteren belediyeler, bilimsel bahaneler ne olursa olsun, deney merkezlerine hayvan gönderme zorunluluğunu reddetmeli ve bu acımasız uygulamaya dur demelidir. İnsanlık, vahşi geçmişinden ders almalı ve hayvanları bu acı dolu merkezlere göndererek tarih boyunca yazılan zulmün bir parçası olmaktan vazgeçmelidir. Zaman, değişmeyen bu zulme son verme vaktidir!
İzmir'in antik kentlerinden Klaros'un taşları, sadece tarihi değil, insanlığın vicdanına kazınmış bir vahşeti de anlatıyor. Gözlerinizle görmeseniz bile hissedeceğiniz bir gerçeklik var; Leto'nun, Artemis'in ve Apollon'un heykelleri önünde 7 kız ve 7 erkeğin taşıdığı meşaleleri, ölüme sürüklenen hayvanları düşleyin. Dört sıra halindeki 100 adet hayvan bağlama bloğunun taşları arasında, geçmişin zulmü hala diri, hala hissedilebilir. Ve şimdi, laboratuvar kafeslerinde bekleyen hayvanlarla, uygarlığın kalbinde hala ölümü hak etmeyen masum varlıklar arasında bir bağ kurun. Geçmişin acımasızlığını unutmamalı, bugün yaşanan zulme karşı durmalıyız.
İnsanlığın zulmüne son vermek için hayvan haklarına duyarlılık bir zorunluluktur. Antik çağlardan günümüze, ritüeller değişse de ahlaki sorumluluklarımızda devrim yapmalıyız.
Evrimleşmeye hazır olmalıyız!
Bu evrim, güçlünün güçsüzü ezmeye devam etmesine karşı yükselen bir direnişi temsil eder. Zaman, geçmişin acımasızlığını reddetmek ve geleceği adil ve merhametli bir şekilde inşa etmek için harekete geçme vaktidir. #HayvanHakları #ZulmeSon #Direniş