Madeleine Staaf Kura, bizim İsveçli gelinimiz. Ülkemizi, yaşam alanlarımızı koruyarak seviyor. Çırpınıyor, feryat ediyor bu güzelim ülke için. Duyan yok, duyan olsa da dinleyen yok. O tek başına mücadele ediyor dense yeridir.
Rüzgâr enerjisi santrallerinin ekolojik ve çevresel olumsuzluklarının peşine düşmüş. Ülkemizin, yaşam alanlarımızın nasıl da RES çöplüğüne döndürülmekte olduğunu anlatıyor, Avrupa’daki yaşanmış olumsuzluklara dikkat çekerek iddialarını kanıtlıyor. Davalar açıyor. Bu uğurda paralarını harcıyor. Tek bu ülkeye, bu güzelim yaşam alanlarına ve kültürüne yazık olmasın; ekolojik ve toplumsal yıkım olmasın...
Sadece RES’ler değil tabii, diğer ekolojik ve toplumsal sorunlarını da dert edinmiş bu yaşam alanlarının. Sonuçta çocuklarıyla bu ülkede yaşayacaktır, geleceği bu ülkededir. Ayrıca dünya bir bütündür; yeryüzünün tüm ekolojik sorunları da onu ilgilendirmektedir.
Farklı kültürü ve anlayışıyla sızlanıp yakınmak yerine engel olmaya ve değiştirmeye çabalamaktadır; kendini sorumlu hissetmektedir.
Bir de “Ya sev ya terk et!” diyenler var. Araştırmalar bunların kendilerinin yüzde kırk yedi oranında ülkeyi terk etmek istediklerini belirledi. İşte bunların da ekolojik sorunlarımızla ilgili tutumlarına, anlayışlarına ilişkin yaşadığımız bir olay:
Prof. Dr. Ali Osman Karababa, Av. Arif Ali Cangı ve gazeteci Özer Akdemir ile beni de çağırdılar. Ürettikleri buğdaylar Avrupa’dan geri döndürülüyormuş. Nedeni de ağır metalleri içeriyor olmasıymış. Bu nedenle yerleşim yerleriyle dip dibe olan altın madenine karşı eylemler planlamışlar. Bizim bu Orta Anadolu’daki yere çağırılmamız da bu eylemlerinin bir parçası. Bilgilenecekler, bilinçli mücadele edeceklermiş.
Ben gitmek istemedim. Çok tutucu ve oldukça katı milliyetçi bir yer. Başımıza bir iş getirirler, tuzaktır falan diye endişelendim. Fakat sonunda gittik. İyi karşıladılar. Misafir ettiler, güzel ağırladılar. Halk toplantımızı yaptık. Anlattık, sordular söyledik. Sonrasında altıncı şirketin yönetim binasına doğru yüründü. Olumsuz bir olay yaşamadan İzmir’imize döndük. Ben, başımıza iş açmak içindir endişemde haksız çıkmıştım.
Birkaç ay sonra, oradan gelen telefonla arazilerinin değerinin dört beş katına tüm tarım topraklarını altıncı şirkete sattıklarını öğrendik. Bizi şantajlarında araç olarak kullanmışlardı. Aldıkları parayla da herkes yaşam alanlarını terk etmiş Ankara veya Kayseri’ye yerleşmişler. ‘Yani terk etmişlerdi’ köylerini. Oralara sevgileri edinecekleri para kadar değilmiş yani...
Ülkemizden evlenen ve yerleşen Madeleine Staaf Kura parasını pulunu bu ülkenin ekolojisi ve değerlerinin savunulmasında harcarken, milliyetçi muhafazakârlar da ülkelerini terk ediyorlar.
Söz konusu paraysa gerisi teferruat.