İktisadi ve politik belirsizlik devam ediyor. Dolar genel eğri olarak yukarı çıkarken, bazı müdahalelerle düşebiliyor. Türkiye egemenlerinin ekonomi ve politikalarında attığı keskin dönüşler, her an yeni bir sürprizle karşılaşmamıza neden oluyor.

Bazı kesimler öylesine umutsuz ve karamsarlığa kapılmış ki, siyaset konuşulduğunda ortamı terkederek, siyaset yapıyor… “Siyasileri” görünce yüksek tonda tepkiler veriliyor. “80 dönemi dahil hiç bir zaman bu kadar karamsar bir hava olmadı” deniliyor.

Kimi yoksulluğun nedeni olarak göçmenleri sorumlu tutuyor, kimi iktidara oy veren milyonlarca işçi ve emekçiyi. Yoksullar, yoksulluğun nedenini aramak adına birbiriyle boğazlaşıyor. Oysa yoksulluğu onlara yaşatan zenginler, midelerini büyütüyor!

İktidar, önüne gelene terör “tasması” takmaya devam ediyor! “İktidarın parçası olma” duygusuyla aynı fabrikada çalışan işçiler, birbirine çelme takmak için fırsat kolluyor. Gazeteciler tutuklanırken, uyuşturucu tacirleri  “diplomatik” ilişkiler gereği serbest bırakılıyor.

Kendi tarlası yanmadan kimse orman yangınlarına içten üzülemiyor. Yardım düşünülmeden, nedeni irdelenmeden arkasında “gizli güçler” aranıyor. Gerçekliği yanılsamaya dönüştürmek için sağımız, solumuz komplo teorileri kaynıyor.

Bunca sömürü ve yoksulluk varken, iki gencin öpüşmesine birileri cinnet geçiriyor. En temel ihtiyaç olan barınma nedeniyle her gün yeni bir kavga peydah oluyor. Sokaklarda silahlanma almış başını gidiyor. Alınteri ile çalışanlar, emeğiyle yaşayanlar, birikim yapması gerekirken ağır bir borç yüküyle karşılaşıyor. Güvenli bir ada arama niyetiyle yöneldikleri  bitcoinlere, dolara veya ikinci el araba piyasasına göre kalp ritimleri değişiyor.

Kimse içinde olduğu koşullardan memnun değil. Hiç olmazsa önemli bir kısmı. Ama çocukça bir sanrı ile herkes birbirinden olanı suçluyor. Hoşgörüsüzlük ve gaddarlığın alabildiğine yol aldığı bugünlerde kimse kimseyi komşu değil, düşman olarak görüyor.

Böylesine kaygı, belirsizlik ve sanrı ile toplumu yozlaştıran egemenler; bölünmüş, parçalanmış bir toplum görmekten memnuniyet duyuyor. Bazı sermaye grupları toplumun bu gidişatınının kendisine yöneleceğine olan korkuyla, “ağızlara bir tutam bal çalmak lazım” reçetesini yanı başında tutuyor.

Belirsizlik, sanrı ve umutsuzluğu; bunca ablukaya rağmen yine işçiler parçalıyor. Sputnik’te çalışan meslektaşlarımızın grevi, Antep’te işçilerin her gün  fabrikalara sıçrayan mücadelesi, Gebze, Bursa illerinde emeğin ayak sesleri… İzmir’de belediye işçileri ve sağlık çalışanlarının hak arama mücadelesi… Daha nicesi. İşçi ve emekçiler mücadelesi ile hezeyan, yoksulluk ve yoksunluktan çıkışın yolunu inatla gösteriyor…