Seçimlerin üzerinden 2 aydan fazla bir zaman geçti, ancak muhalefet bu süre içinde ‘üzüntü’yü geride bırakarak bir özeleştiri zeminini bir türlü oluşturamadı.

Oysa; demokrasi uzun soluklu bir rejimdir, birilerinin kazanıp birilerinin kaybettiği, birilerinin sevinip birilerinin de üzüldüğü bir rejim değildir.

Gerçek olan şu ki; 14 Mayıs seçimleri Erdoğan’ın kazandığı, muhalefetin kaybettiği bir sonuçla hepimizi yüzleştirmiştir.

Muhalefet özeleştiriden kaçınarak, türlü mazeret üreterek yeni bir ufuk çizemez, gelecek umudu veremez.

Seçim sonuçlarını serinkanlı bir yaklaşımla değerlendirdiğimizde kampanya sırasında ortaya çıkan manzara şöyledir.

Millet İttifakı; topluma umut aşılayamamış, duygusal bağ kuramamış; güven verememiş, yeni bir ‘refah’ projesi sunamamış ve ‘dağınık’ bir manzara sergilemiş.

Bu arada; kaygı, öfke ve umutsuzluk aşılamanın seçim kazanmaya yetmediği görülmüştür.

Seçim; aslında son değil, yeni bir başlangıçtır.

Her başlangıç gibi 28 Mayıs da yeni bir ‘umut’ dur. Unutmayalım ki; Türkiye dağıyla taşıyla, ovasıyla kuşuyla, varıyla yoğuyla, iktidarıyla muhalefetiyle hepimizindir.

Düne saplanıp kalmayalım, geçmişten ders çıkaralım. Ancak; hep geriye bakanın ileriyi göremeyeceğini unutmayalım.

Yeni bir ufuk çizgisi yakalayalım.

SEÇİM BİTTİ ŞİMDİ GEÇİM ZAMANI

Toplum olarak çok derin bir yoksulluk yaşıyoruz. Barınma ve beslenme krizi, insanların ‘alım gücü’nün her geçen gün biraz daha azalması, zengin-fakir kutuplaşmasının keskinleşmesiyle demokrasinin ‘sigorta’sı orta sınıfın ‘yok’ olması; ‘beka’ sorununa dönüşme istidatı gösteriyor.

Sözcükleri eğip bükmeden söylersek; barınma ve beslenme krizi, güvenlik problemine dönüşmüştür.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yönetimindeki ekonomi kadrosu; dar ve sabit gelirlinin, emeklinin, çalışan kesimin gelir düzeyini yükseltecek uygulamalara odaklanmalı.

IMF programını çağrıştıracak ‘kemer sıkması’ politikası; yoksulu daha yoksul yapar, toplumsal huzuru da bozar.

Bu arada; hak arayan toplum, konuşan Türkiye ve hukukun üstünlüğünün, yargı bağımsızlığının, temel insan haklarının uygulama alanı bulduğu ‘nitelikli’ demokrasi; ekonomik başarının da anahtarıdır.

Öte yandan; ‘üretmeden ye, iç, ithal et, tüket büyü’ bunun adı; ‘kalitesiz’ büyümedir.

Bu büyüme; gelir dağılımı çarpıklığını düzeltmez,toplumsal refahı sağlamaz.

SONUÇ OLARAK;

Seçim bitti, sıra geçimde. Refahı tabana yaymak; dayanışmanın ve toplumsal huzurun anahtarıdır.