Efemçukuru’ndan çıktık ve Gaziemir, Menemen, Kyme antik kenti, Foça…
22 Yerde basın açıklaması, miting yaparak, Kirazlı Kazdağları nöbet alanı ve Çanakkale…
13 Ekim’de ruhsatı yenilenecek Alamos şirketinin ruhsat yenilenmesi yapılmadı. Bu haber sonrasında kazanıldı diye düşünülmesi…
Kazandık mı?
Hayır! Kazanılan bir şey yok daha. Bunun gibi nice kazanımlar (!) yaşadık; ÇED iptal, yürütmeyi durdurma kararları, Danıştay ve AİHM kararları…
Hiçbiri uygulanmadı ve sevinç çığlıkları, kazandık kutlamaları anlamsızlaştı.
Bırakın hukukun gözetilmesini, kendi yasalarını bile uygulamayan; işbirlikçisi oldukları sermaye şirketlerinin çıkarları yönünde değiştirilmedik yasal metinler bırakmayan siyasal anlayış, ülke ekolojisini yıkıma uğratan yatırımların önünü açacak, engelleri kaldıracak çabalarını onlar için en üst düzeyde harcadı.
Kazandığımızı zannettiğimiz yerde bir de baktık ki, madenci şirketler, enerji yatırımcıları ve sularımızı ticarileştirenler kazanmışlar; yasal ve hukuksal olarak kazandığımız davalarda, dayanağımız olan yasal metinler değiştirilerek şirketlerin önleri açılmış!
Peki, ne zaman kazanabiliriz?
Uzatmadan söyleyeyim: Ekolojik sorunların, demokrasi, emek, insan hakları, kadın, hayvan haklarından ayrı olmadığını; hepsi bir bütünlükte olduğunu bilmekle ve tüm ekolojik örgütlenmelerin eşgüdümünün sağlanmasıyla kazanmağa başlayabiliriz. Bu eşgüdümün hedefinde konuyu politikleştirme ve etkin olarak TBMM’ne sonuç alacak, ekolojik amaçlarını gerçekleştirecek şekilde çalışmalar yapmak olmalıdır.
Bu, örgütlenmenin partileşmesi, bir partinin arka bahçesi olmak anlamı taşımamaktadır; konu siyasaldır ve siyasal partiler bu örgütlerin önerilerini dikkate almak, TBMM’de sorunların çözülmesini sağlamağa zorlanmalıdırlar.
Anayasa’nın ve yasaların ekolojik değerlerle, amaçlarla gözetilerek yeniden düzenlenmesinin sağlanmasıyla ve uygulanmalarıyla kazanmış oluruz.