Genelde nezaketen sorulan bu sorunun içi son bir ayda ne çok doldu... Selamlaşmaktan öteye gitmeyen komşuluk ilişkilerine bu soru eklendi ve komşuluğun kıymeti arttı.
Bu konudaki değişiklikleri çevremde gördükçe şaşırıp şunu sormadan edemiyorum; daha önce neden yapmıyorduk? Bulduğum cevap, birbirimize ihtiyacımızın olmadığı şeklinde. Paran yoksa kredi kartın var, muhabbet istesen sosyal medya var... Şehir hayatının her parçası ben olmayı destekliyor. Kırsal hayat ise hala biz üzerine kurulu. Zeytini toplama, kışlık erzağı hazırlama, düğün yapma insanın insana ihtiyacını ve muhabbetini destekleyen işler.
Şehir hayatının bu kadar ‘modern!’ olmadığı 80’lerde anne ve babası çalışan çocuk olarak komşuların elinde büyüyenlerdenim. Sokakta oynarken sesimizi dinleyip ses kesilirse nereye gitti bunlar diye balkona çıkan, hasta olduk mu bakan komşularımız oldu şükür. On iki evli apartman, tek bir ev gibiydi. Şu güzelliği yaşayan yaşıtlarıma bakıyorum da kiminin çocuk sahibi olmaktan imtina etme nedenleri arasında, bu birliğin hala olmaması da var.
Birbirinin arkasından konuşan komşuların yardımlaştığını görmek her şerde hayır var sözünün can bulmuş hali gibi. Hele o komşuculuk uygulamaları... Tam bugünün şartlarına uygun. Komşuluğun özündeki yardımlaşma ve azı paylaşarak çoğaltmaya vesile oluyorlar.
Öte yandan Tinder’ın kullanımı azalmış. Malum Tinder da komşu ve akrabaların arabuluculuğunun aplikasyon hali. Karantina günlerinden sonra komşuculuk böyle tatlı devam eder mi? Tinder’a ilgi giderek azalır da komşu ve akrabalar çöpçatanlık konusunda eski yerini bulur mu? Şu virüsten sonrası için merak ettiklerimden...
Cevap sende bende... Yan komşunun bir tabak yemekle gelip nasılsın demesinin lezzetini hiç bir sosyal medya uygulamasında bulamıyorsak bu iş böyle devam eder.
İçi dolu bir ‘nasılsın’ın alıp götürdüğü yalnızlık duygusu, benden bize dönüştüren hali pek tatlı değil mi?