NATO zirvesi için Vilnius şehrine giden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ile bir araya geldi. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın müzakerelerden sonra İsveç'in NATO üyeliğine yeşil ışık yaktığını duyurdu.

Twitter hesabından açıklamalarda bulunan Stoltenberg, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson'la yaptıkları görüşmenin ardından Erdoğan'ın İsveç'in NATO'ya katılım protokollerini "en kısa sürede" TBMM'ye iletmeyi kabul ettiğini söyledi. Stoltenberg, Erdoğan'ın protokollerin TBMM'den geçtiğine "emin olacağını" söylediğini de aktardı. 

“Dünyaya rest çekti”, “Erdoğan gemileri yaktı” başlıklarıyla gelinen süreç, başka bir emperyalist blok olan AB’ye girme ihtimali ile silikleştirilerek NATO’ya sadakat tazelendi. AB’ye girme hayali ile yanıp tutuşan liberaller için “iyi pazarlık” yorumları yapıldı. Emperyalist bloklara girmek ile rahatlanacağına olan inanç tüm gerici cenahları birleştirdi. 

Erdoğan’ın NATO’nun genişlemesinin önüne geçemeyeceği veya geçmek istemediği ancak içerdeki politikasını güçlendirmek üzere “eyyy”li konuşmalar yaptığı herkes tarafından biliniyor. Çünkü NATO, “savunma örgütü” gibi masum bir ifadeyle ortaya çıksa da varlık sebebi ve genişleme çabasının kızışan emperyalist çelişkiler olduğu biliniyor. Erdoğan tam da bu nedenle “tepki” verdiği konuşmalarının arasına, NATO’yla olan 71 yıllık bağ ve sadakate göndermeler yapmayı ihmal etmiyor.

Savaş örgütlenmesi NATO ve Türkiye

NATO’nun sözde “savunma amaçlı” bir kuruluş olduğu iddia edilse de bilinmektedir ki, kuruluşu itibariyle savaş ve hatta iç savaş örgütüdür. Afganistan ve Yugoslavya savaşlarını saymazsanız NATO’nun faaliyetinin dışarda savaştan çok iç politikada darbeler ve iç savaş çıkartmak olduğu da deneyimlenmiştir. 

İtalya’da Gladio, Türkiye’de Özel Harp Dairesi adı altında faaliyet gösteren kontrgerilla, Almanya’da, Belçika’da, Hollanda’da, İngiltere’de ve birçok ülkede iç politikanın ABD’nin hizmetleri doğrultusunda geliştirilmesi için çeşitli yapılar kurduğu da bilinmektedir. NATO tarafından yönetilen ve finanse edilen bu farklı isimlerde ancak aynı örgütlenmeler, esas olarak işçi ve emekçi hareketini, halk hareketlerinin bastırılması işlevini yerine getirmiştir. Eğer bir “savunma”dan bahsedilecekse, emperyalist sistemin ve kapitalistlerin işçi ve emekçilere karşı savunulmasından söz edebiliriz. 

Türkiye’nin egemen sınıfları da ülkenin değil ama kendi çıkarlarına uygun bir tercihle, 71 yıldır NATO’nun politikalarına yedeklenmiş bulunmaktadır. İnönü’nün CHP’si ile başlayan NATO’ya katılım süreci, Demokrat Parti’nin yani Menderes hükümetinin Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) Kore savaşına göndererek, ABD’ye sadakatini göstermesiyle tamamlanmıştır. 

NATO’ya katılımıyla birlikte Türkiye; Rusya’ya, Ortadoğu halklarına, Balkanlara, Kuzey Afrika ülkelerine karşı ABD’nin saldırı üssü olarak kullanılmıştır. CHP’sinden NATO Şube Müdürü Alpaslan Türkeş’ine ve AKP’sine kadar her iktidar veya düzen muhalefeti NATO’ya yüksek bağlılıklarını da göstermiştir. Sermaye grupları ile düzen partileri bu hizmetlerini her daim dillendirmiş, NATO üyesi olmakla övünmüşlerdir. Son on yılda Türkiye’nin gelişim düzeyi ve artan uluslararası çelişkiler nedeniyle kimi zaman kısa süreli sürtüşmeler yaşanıyor olsa da Türkiye egemenleri, NATO’ya hizmet etmekte kararlı görünmektedir.

Bir savaş mekanizması olmasını, “demokrasi bekçisi” gibi ifadelerle kapatmak isteyen NATO, dünya halklarına kan kusturmuş bir örgütlenmedir. Kendisiyle neredeyse aynı suçları işlemiş Rusya’yı suçlayarak Ukrayna meselesiyle sıkıştırmak isteyen NATO, genişlemek istiyor ve bunun bir zorunluluk olduğuna da işaret ediyor. Güvenilir, sadık partnerlere ihtiyacı olduğu düzenli biçimde dile getiriyor.

NATO’ya karşı mücadele!

Otuz üye ülkesiyle NATO’nun, ilk kuruluş amacı her ne kadar Sovyetler Birliği’ne karşı bir örgütlenme olarak ifade edilse de dünyayı sarıp sarmalayan bir savaş canavarı olduğu unutulmamalıdır. Bu savaş mekanizmasının varlığı insanlığı tehdit etmektedir. Halklar için cehennem kapılarını aralayan NATO, dağıtılmadan dünya halklarının huzura kavuşması mümkün değildir. Bugün de birçok ülkeye savaş yığınakları yapan NATO, önümüzdeki yılların büyük savaşlarına hazırlanıyor. Emperyalistler arası artan hegemonya çatışması, emperyalist paylaşım savaşını tetikleme riskini giderek arttırıyor. 

Dünya halklarına işsizlik, açlık, göz yaşı ve kan vadeden bu örgütlenmeye hizmet eden gerici iktidarlara karşı mücadele de NATO’ya karşı verilecek mücadele de halkların geleceği için belirleyicidir. Varsın iktidarlar ve sermaye partileri NATO’ya bağlılıklarını ilan etsin, sadakat içerisinde olduklarını söylesin. Her zaman NATO ve diğer emperyalistlere karşı mücadele eden halklar olacaktır.