'Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim' Nazım' ın 1962 yılında kaleme aldığı, otobiyografik bir romandı. Kitabı okuyanların, önemli bir bölümü bu gerçekliği bilincine çıkarmadı. Romanda adı geçen Ahmet, Nazım'ın kendisidir. Rusya'dan dönüp, İstanbul' a yerleştiğinde, babasının Sinema Postası dergisine katkı veriyordu. Aynı zamanda, Aydınlık gazetesine N.H. kısaltmasını kullanarak veya Ahmet mahlası ile yazılar yazmaktadır. Romandaki Ahmet karakterinin ismi buradan gelmiştir.

Nazım Hikmet'in İzmir'e gelişi, ilk kurduğu ilişkiler, parti çalışmaları (TKP) kitapta anlatılmıştır.

1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sukûn yasası ile İstanbul'daki, muhalif dergi ve gazeteler kapatılmıştı. Nazım, TKP’nin çıkardığı Orak Çekiç Gazetesi’ne yazılar yazmış, bu gazeteyi, sokak sokak dolaşarak dağıtmıştı. Bu yüzden, Nazım, polisin arananlar listesindedir. TKP üyeleri polis takibatına alınmış, tutuklamalar başlamıştı... Nazım Hikmet, örgüt kararı ile İzmir'e geçerek, hem İstanbul'daki sıkı takipten kurtulmak, hem de partinin yayın faaliyetini devam ettirmek amacındaydı.

Gizlice İzmir' e gelen Nazım, Şimendifer İşçileri Cemiyeti ile irtibatlıdır. Cemiyetin ikinci başkanı Hüseyin Safter'in Eşrefpaşa ve Bayramyeri'ndeki evlerinde kalır. Bu cemiyet de kapatılıp, yöneticiler sorgulanmaya başlanınca, Giritli Mehmet Ali denilen bir parti üyesinin evine yerleştirilir. Burada kaldığı sürece, gündüzleri dışarıya çıkmaz. Tüm ilişkilerini geceleyin yürütür. Yangın yeri artığı, ışık almayan bir kulübede yaşayan Nazım Hikmet, Güneşi İçenlerin Türküsü şiirini burada yazmıştır.

GÜNEŞİ İÇENLERİN TÜRKÜSÜ

Bu bir türkü:-

toprak çanaklarda

güneşi içenlerin türküsü!

Bu bir örgü:-

alev bir saç örgüsü!

kıvranıyor;

kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor

esmer alınlarında

bakır ayakları çıplak kahramanların!

Ben de gördüm o kahramanları,

ben de sardım o örgüyü,

ben de onlarla

güneşe giden

köprüden

geçtim!

Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.

Ben de söyledim o türküyü!

Yüreğimiz topraktan aldı hızını;

altın yeleli aslanların ağzını

yırtarak

gerindik!

Sıçradık;

şimşekli rüzgâra bindik!.

Kayalardan

kayalarla kopan kartallar

çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.

Alev bilekli süvariler kamçılıyor

şaha kalkan atlarını!

Akın var

güneşe akın!

Güneşi zaptedeceğiz

güneşin zaptı yakın!

Düşmesin bizimle yola:

evinde ağlayanların

göz yaşlarını

boynunda ağır bir

zincir

gibi taşıyanlar!

Bıraksın peşimizi

kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!

İşte:

şu güneşten

düşen

ateşte

milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!

Sen de çıkar

göğsünün kafesinden yüreğini;

şu güneşten

düşen

ateşe fırlat;

yüreğini yüreklerimizin yanına at!

Akın var

güneşe akın!

Güneşi zaaptedeceğiz

güneşin zaptı yakın!

Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!

Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,

toprak kokuyor bakır sakallarımız!

Neş'emiz sıcak!

kan kadar sıcak,

delikanlıların rüyalarında yanan

o «an»

kadar sıcak!

Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak,

ölülerimizin başlarına basarak

yükseliyoruz

güneşe doğru!

Ölenler

döğüşerek öldüler;

güneşe gömüldüler.

Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!

Akın var

güneşe akın!

Güneşi zaaaptedeceğiz

güneşin zaptı yakın!

Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!

Kalın tuğla bacalar

kıvranarak

ötüyor!

Haykırdı en önde giden,

emreden!

Bu ses!

Bu sesin kuvveti,

bu kuvvet

yaralı aç kurtların gözlerine perde

vuran,

onları oldukları yerde

durduran

kuvvet!

Emret ki ölelim

emret!

Güneşi içiyoruz sesinde!

Coşuyoruz,

coşuyor!..

Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde

mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!

Akın var

güneşe akın!

Güneşi zaaaaptedeceğiz

güneşin zaptı yakın!

Toprak bakır

gök bakır.

Haykır güneşi içenlerin türküsünü,

Hay-kır

Haykıralım!

Polis, İstanbul'da Nazım Hikmet'i aramaktadır. 1 Mayıs toplantısı bahane edilerek, Aydınlık gazetesi yazarları toplanmış, İstiklal Mahkemesi'nde cezalar kesilmiştir. Mahkeme başkanı ALİ Çetinkaya, Nazım'a 15 yıl kürek cezası verir. Halen, hem Nazım Hikmet'i seven, hem de Ali Çetinkaya'yı Kurtuluş Savaşı kahramanı gibi görenler vardır.

Ustanın görevi İzmir'de illegal matbaa için uygun bir yer hazırlamaktır. Bu yüzden kaldığı evin zemininde derin bir çukur kazarlar ve üstünü tahta bir bölme ile kapatarak gizlerler. Şair bu durumu, kitabında şöyle yazmıştır'' Ahmet İzmir'e gelirken, İstanbul'dakiler ona: "Sen gizli matbaanın yerini hazırlarsın, dedilerdi, ama yalnız yerini. Sonrasını biz sana bildiririz." Arkadaşların niçin böyle dediklerini, Ahmet, şimdi anlıyor. Legal imkanlardan sonuna kadar yararlanıp "Yoldaş"ı çıkaracaklarmış. Peki ama legal imkanlardan yararlanıp gizli matbaanın kağıdını, harflerini, mürekkebini, pedalını, bokunu püsürünü de depo etmek/yok muydu? Şimdi burada bir kuru çukurla kalakaldık işte. Anayasaya mı güvendi bizimkiler? Bizim burjuvazinin Anayasa filan taktığı var mı? Kürt isyanı patlak verince, "Bu öyle basit bir eşkiya hareketi değildir," diye bir biz yazdık. "Kürt beylerinin, şeyhlerinin toprağını Kürt köylüsüne hemen dağıtmalı," dedik. "Bu işte İngilizlerin, halifecilerin parmağı varsa, bu parmak kökünden ancak böyle kesilir," dedik. "Kürt halkıyla Türk halkının arasına kan girmemeli," dedik. Dedik oğlu dedik. Dedik de ne oldu? (Adam Yayınları - Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim - Nazım Hikmet Ran - 5. Basım - sf 20)

Nazım Hikmet, üç ay sonra İstanbul' a dönmek zorunda kalır. Oradan tekrar SSCB’ye geçecektir.

Kimi kaynaklar Güneşi İçenlerin Türküsü'nün, şairin ilk kitabına ismini verdiğini yazar. Ancak gerçek böyle değildir. Nazım ilk kitabı olarak, farklı kaynaklarda, değişik isimlere yer verilmiştir. Konu açılmışken, doğru olanı da yazalım.

1) 1923 yılında, Kremlin'de yayınlanan bir kitapta, Nazım Hikmet'in adının geçtiği biliniyor. Ancak bu kitabın ne olduğu konusunda bir fikir birliği yok. Konu şu şekilde tartışılmış ''Sol gazetesi kitap ekinde Tolga Gürocak “Nâzım Hikmet’in ilk kitabı hangisi” diye sorup Nâzım Hikmet’in ilk kitabının Kıreml adıyla ve Arap alfabesi ile Rusya’da yayımlanmış olabileceğini yazdı ve kaynak olarak da Seyfettin Özege’nin kataloğunu gösterdi (4.09.2013). Katalogda 25023.kitap olarak “Kıreml (Kremlin) Lahuti –Nuşirevanzâde Ziynetullah – Nâzım Hikmet [Ran] Moskova Yıl: 1923 Matbaa: Merkezî Şark Neşriyatı, 32 sayfa” bilgisi var. 1923’te Nâzım Hikmet Moskova’da. Nuşirevanzade Ziynetullah Türkiyeli bir Tatar, Abolqasem Lahuti Tacikistan kökenli ünlü bir Marksist devrimci ve şair. Aynı tarihlerde Rusya’dalar.“Qasidai Kremel” (Ode to the Kremlin, 1923) adlı bir kitap da Lahuti’nin eserleri arasında sayılıyor. Üç arkadaş birlikte bir kitap mı yazdılar yoksa Ziynetullah ve Nâzım Hikmet, Lahuti’nin eserini Türkçeye mi çevirdi? Bilemiyoruz.'' (Metin Celal- Cumhuriyet - Nazım Hikmet' in ilk kitabı hangisi - 30 Ekim 2013 Çarşamba)

2) 1924 yılında '28 Kanunisani ' isimli şiirinin tiyatroya uyarlandığına ilişkin bir bilgi var. Ancak, bu eserin basılı bir nüshasına henüz ulaşan olmamıştır.

3) 1925 yılında 'Dağların havası' isimli kitap, Kartal mahlası ile basıldığı için, bir dönem için Nazım Hikmet'e ait olduğu anlaşılamamıştır. Bugün için herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.

4) 1928 yılında yayınlanan ' Güneşi İçenlerin Türküsü' nü ise, tüm hikayesi ile birlikte, hepimiz biliyoruz.