Eşit olmayan koşullarda gerçekleşen seçimler sonucunda Erdoğan yeniden başkan seçildi.
Seçim öncesinde, ülkenin yapısal sorunlarıyla birlikte tek adam yönetiminin uyguladığı politikaların, ülkeyi bir enkaza çevirdiği çokça söylendi. Kendi enkazını devralan Erdoğan, eşit olmayan seçim koşullarına rağmen yurttaşların yarısından “güven oyu” alamadı.
Enkazın inşası!
Rantiyerler ve büyük sermaye için ülkeyi cennete çeviren Erdoğan’ın, ekonomik darboğaz, kemer sıkma politikaları ile önümüzdeki süreçte halkın posasını çıkarmak üzere çabalayacağı çok açık. Erdoğan’ın zaferine; siyasal, toplumsal ve ekonomik bir yıkım ile süreci yürütecek olması nedeniyle “yenilgiye mahkûm bir zafer” göndermeleri yapılmaktadır. Elbette burada ifade edilen, basit bir mantık ile bu koşulların Erdoğan’ı iktidardan düşüreceği değildir. Çünkü bilinmektedir ki, enkaz kaderden ziyade bilinçli bir iktidar programıyla inşa edilmiştir!
Ancak enkaz tanımının da hasbelkader yapılmadığı gün gibi ortadır. Ekonominin geldiği noktanın anlaşılması açısından;
*Vadesine bir yıldan daha az süre kalan 200 milyar dolarlık borç yükü,
*Borcun ödeneceği hazine kasasında rezervlerin erimesi,
*Ülke kredi riskinin artmış olması nedeniyle çok daha büyük faizlerle borçlanılma zorunluluğu,
*Arap sermayesinden beklenti ile yeni maceracı politikalara gidileceği,
*Seçim dönemi oy kaygısıyla dağıtılan paraların, bütçedeki açığın ikiye katlanma riski,
*Orta ölçekli sermaye için uyguladığı faiz politikasıyla, külliyede yaptığı konuşma ile seçildiği günde övünmesiyle, bu politikada ısrar edeceği,
*Doların baskı altında tutulurken ihracat dolayısıyla ortaya çıkan döviz kıtlığı,
*Kur korumalı mevduatın maliyetinin hazineye 180 milyar TL olduğu,
*Enflasyonla başa çıkılmasının kontrol dışında olması,
gibi bir dizi gelişme büyük sermaye için elverişli koşulları işaret ederken, işçi ve emekçiler için zor günlerin habercisidir.
Hayatı gündelik olarak devam ettirmekte dahi zorlanan işçi ve emekçilerin, kemer sıkması istenecek, açlıkla yüz yüze bırakılacaktır. Kutuplaştırma, savaş vb. tamtamlar arasında ekonominin enkazı işçi ve emekçilerin üzerine yıkılırken, büyük sermaye enkazın üstünde tepinmek isteyecektir. Halkın küçük birikimlerine dahi göz dikilecek, açlık koşullarında yaşam çok daha fazla nüfusu kapsayacaktır.
Tayin edecek olan verilecek mücadele
Sınıflar mücadelesinin üzerinde “gerici” tanımlamaları da çokça ifade edilmekte veya sekülerlik karşıtı bir harekete indirgenmektedir. Oysa Cumhur İttifakı birleşenlerinin niteliği ve yapısı da dikkate alındığında, esas gericiliğin; sadece ideolojik alanda değil, ekonomik alanda da “cihat” duygusuyla hareket edileceği görülecektir. Olası işçi ve yoksul halk hareketini dağıtmak ve “atomlara ayırmak”, her türlü muhalefeti yakından izlemek ve ezmek için korkunç metotlara başvurulacağı ittifakın kodlarıyla da anlaşılmaktadır.
“Pirus Zaferi” gibi kodlamalarla kendiliğinden iktidarın düşeceği veya kendiliğinden halkın mücadelesinin gelişeceği beklentisi paralellik taşımaktadır. Her iki yaklaşım da gerçeğin bir yönüne işaret ederken, havada asılı kalmaktadır. Bu tespitleri maddi bir güce çevirecek olan ise verilecek mücadelelerdir. Atılacak küçük geri adımlar büyük yenilgilere, mücadele için verilecek her küçük emek büyük kazanımların potansiyelini taşımaktadır.