Birçok fikrine katılmadığım bir ‘meslek büyüğüm’ gazeteciliğin; bir meslek değil, bir yaşam biçimi olduğunu söylemişti. Başlarda çok da katılmadığım bu fikre, meslekte edindiğim küçücük kıdem sayesinde ikna oldum. Bu küçücük kıdem bana bir insanın sadece para kazanmak için bu işi yapmayacağını öğretti.

Nasıl mı?

Yazdıkları yüzünden gözaltına alınan, tutuklanan, sosyal medyada açık açık hedef gösterilen, haber kaynağı tarafından saldırıya uğrayan, olay yerinde haber yaparken polis tarafından darp edilen, bakanlar, başkanlar hatta muhtarlar tarafından azar işiten, canlı yayında tokat yiyen meslektaşlarım oldu. Kamuyu aydınlatmak için kamu kurumlarına sorduğu hiçbir sorunun cevabını alamayan sonra yine kamuyu yanılttın diye suçlanan, yıllarca çalıştığı halde bir meslek kartı olan basın kartını alamayan, sigortasız çalışan, güvencesiz çalışan, niteliksiz işçi maaşı alan, aylarca maaş alamayan, ‘bakışların sorgulayıcı’ diye işten kovulan meslektaşım oldu. Gazetecilik sadece bir meslek olsa bu meslektaşlarımın hiçbiri, her gün daha da itibarsızlaştırılmaya çalışılan bir meslekte ısrar etmezdi. 

7 YILIN İZİ'NE ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ 

Her şeye rağmen gazetecilikte inat ediyorsak, her gece yatmadan, her sabah ilk kalktığımızda gündeme bakıyorsak, maalesef sadece haber için değil gazeteciliği yaşatmak için de uğraşıyorsak, bir yandan yapamadığımız haberlere hayıflanırken bir yandan da ‘çalıştığım mecra ve gazetecik nasıl gelişir’ diye kafamızda tezler kuruyorsak; üzgünüm, ‘meslek büyüğüm’ haklı, bu bizim mesleğimiz değil yaşam tarzımız… İşin kötüsü Türkiye’de bir avuç seçilmiş dışında kimseye yaşam alanı tanınmadığı gibi bize de yaşam alanı tanınmıyor.

O yüzden çoğumuz mutsuzuz ve bıkmadan nefes alacağımız bir alan bulmaya çalışıyoruz. Şanslıysak kendimize ‘İz Gazete’ gibi bir yaşam alanı buluyoruz. 

Şanlıysak diyorum çünkü, gazeteciliği kendi çıkarının önüne koymuş, her türlü olumsuzluğa birlikte göğüs geren bir ekiple yukarıda saydığım zorluklar sadece bir detay olarak kalıyor. 

Şanlıysak diyorum çünkü, küçücük kıdemim bana, gazeteciliğin bir takım işi olduğunu, güzel goller atabilmek için iyi paslar vermek gerektiğini ve bazen tek vücut savunma yapmak gerektiğini de öğretti.

Bu nedenle benim için mesai arkadaşından çok yol arkadaşına dönüşmüş, en iyisini yapabilmek için canını dişine takan arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyorum.

***

Yaptığımız her haberin, yazdığımız her yazının arkasında bizim gibi dik duran Yağız’a, fikirlerimizi önemseyen, takdirini de tembihini de esirgemeyen Şermin’e, vizyonu ile ışık olan (özelikle benim) yazdıklarımızı kontrol etmekten ve hataları düzeltmekten bıkmayan Nil’e, enerjisi hiç bitmeyen üretmekten bıkmayan Gizem’e, yaptığımız işleri elle dokunur hale getiren çoğunlukla gazete sayfalarını sanat eserine çeviren Selda ve Ömer’e, ışık hızından daha hızlı haber giren, çalışkanlıkta eline su dökemeyeceğimiz Duygu’ya, çayını yüreği kadar sevdiğimiz Zeynep ablaya, her sorumuzu bıkmadan cevaplayan hatalarımızı müthiş bir öğreticilikle telafi eden Murat abiye ve bize bu nefes alacağımız bir alanı yarattığı ve tökezlediğimizde yanımızda olacağından hiç şüphem olmayan Kartal’a teşekkür ederim.

(Ve tabi birebir çalışmadığım, aynı çatı altında çalışmaktan üretmekten mutluluk duyduğum tüm İz Medya emekçilerine dostlukları için teşekkür ederim)

***

Nefesimiz yettiğince beraber yürüyelim ama bu yol uzun ve meşakkatli, kendime de sizlere de her zaman sizin gibi yol arkadaşları diliyorum… 7 değil 77’nci yılımızı kutlamak dileğiyle…

İYİ Kİ DOĞDUN İZ GAZETE!

Her şeye rağmen gazetecilikte inat ediyorsak; üzgünüm, ‘meslek büyüğüm’ haklı, bu bizim mesleğimiz değil yaşam tarzımız…