Büyüdüğüm mahallede kavga çıkacağız zaman, yardım isteyen arkadaşa karşı tarafın gücü sorulur, eğer bizden kalabalıklarsa, “gidelim en azından dayağı paylaşırız” derdik. Lise çağında çocukların paylaştıkları “dayak”, paylaştıkları ekmeğin, suyun ve sırrın doğal gereğidir. Neşeyi ve sevinci paylaşmak için “dayağı” paylaşmak gerekliliktir.
Türkçe rap müzik uzun zamandır son derece güçlü biçimde sokağın izlerini müziğin diline çeviriyor. Kent baladları biçiminde kentlerin başka müzikal türlere konu edilmeyen, kapı dışarı edilen, hakir görülen meselelerini yaygın biçimde çoğunluğu genç olan kitlelerle buluşturuyorlar. Bu dip dalgasının ana akıma yürümesi, popüler kültür endüstrisi tarafından yutulmaya çalışması yakın zamanın göze çarpan gelişmesiydi. Bu yutma çabası, oradaki enerjiyi soğurma, muhalefeti seyreltme, şiddetli itirazın yönünü saptırma çabasıydı. Kısmen de başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Ta ki, “olay ve “susamam” hamlesine kadar. Ülkenin bilenen, tanınan ve rap dünyasında bilinen isimleri eş zamanlı biçimde bir gece çıkarması yaptı. Türkiye’nin hafıza kodlarına çağrışımlar yapan, ortak toplumsal travmalara dokunan, yaratılan kolajla dinleyenle bir bağ kuran şarkılardı bunlar. Çok kısa zamanda milyonlarca insanın anlatılan “şeyi” hemen anladığını, kavradığını, köklü itirazla buluştuğunu gördük.
Bu bir anlamda cesaretin popülerleşmesiydi. Kolektif kültürün içinde kodlanmış, “olaylara karışma, öne çıkma, sivrilme, riske girme, önde gitme, kendini düşün” ekseninde gelişen çağrışımlara bir yanıt geldi. Cesaretle hakikati söylemek, hakikatin bir parçası olmak ve bu sayede “dayağı paylaşmak” … Çünkü eğer toplumsal hoşnutsuzluk; riski paylaşacak biçimde öne çıktığında, haklılık en az haksızlık kadar cesaretle kararlaştığında, iktidar zorbalığı hedef seçip sözüm ona cezalandırma yapmakta zorluk yaşar. Suç biçimine dönüştürülen adalet talebi, riski paylaşarak bir ortak ses dönüşürse adalet isteyenleri kuşatmak, amansız bir zorbalıkla onlara yüklenmeleri zorlaşacaktır. Eğer riski paylaşırsak, neşeyi paylaşmak, sevinci ve ortak umudu geliştirmek daha sarih bir zeminde gelişir.
Elbette iki rap şarkısı asli konumuz değil. Bu toprakların müziği, sanatı, edebiyatı direngendir, halktan ve haklıdan yanadır. Bedelini de ödemiştir bunun, zindanlar sürgünler, infazlar, yoksulluk ve yoksunlukla terbiye edilmeye çalışılmıştır. Bir şarkının, bir şiirin, bir öykünün bedelini ödemeyi göze almıştır aydın kuşaklarımız, isimleri hepimizin içinde onur bahçeleridir. Bahsi çıkan bu çıkış, bu güçlü köke selam etmektir. Mücadele edenlere, iğne ile kuyu kazıyanlara, sabırla, direnle, umutla emek edenlere bir bağ kurma çabasıdır. Onların riskini paylaşmaya çağrıdır. Belki bugün yenemiyoruz onları ama en azından “dayağı paylaşalım” demektir.
Cesaret ahlaki bir değer olarak savunulmalıdır. Yaşamın her detayında önümüzde süre giden bu kıyıcı zamana, gaddarlık törenine karşı bir çığlığımız varsa onunla, kalkan yumruğu tutacak gücümüz varsa onunla, işinden edilmiş olana, kimliği örselenmiş olana, çocukluğu çalınmış olana şifa olmak elimizde.
Eğer yeniden güçlü bir başlangıç yapmak istiyorsak, eğer bu topraklarda ortak ve onurlu bir yaşamı inşa etmek istiyorsak “birbirimize “HIZIR” olacağız. Kimsenin geride kalmadığı, kimsenin masadan kaldırılmadığı, kimsenin umarsız ve bir başına solgun evlerde uyumadığı bir ülkeyi kuracak olan bizlerin içinde biriken o güçlü itirazdır.
Bu itirazdan bir kurucu enerji yaratacağız. Öyle bir biçimde kurmalıyız ki, kimse yıkamasın, kimse bir daha elimizden alamasın.
Olaylar böyle başlayacak.