Hayat pahalılığı ile ilgili açıklama yapan Erdoğan, “sorun ekonomik değil psikolojiktir” dedi. Erdoğan’ın bu çıkışı farklı mecralar ve biçimlerde tartışıldı. Sokak röportajlarında deyim yerindeyse tiye alındı… Bu alay etme, eğlenme hali garip bir kutuplaşmayı derinleştirirken, işin sistemli biçimde tartışılmasının da önüne geçiyor. Özellikle kendini muhalif olarak tanımlayanların dalga geçtiği söylemin, toplumda karşılığı olduğunu görmemiz gerekiyor.

Psişik olanın, somut maddi gerçeklikle bağını koparan idealist yaklaşımın egemenlerce topluma sirayet ettirildiği biliniyor. Toplumdan izole olmuş bir ruh veya birey üzerine inşa edilmiş psikoloji tanımı veya tartışması; toplumun önemli bir bölümünü etkisi altında bulunduruyor. Bilinçteki ve insan kişiliğindeki değişimleri, toplumun ekonomik koşullarının tesiri altında, insanın yaşadığı ve geliştiği toplumsal ve ekonomik koşullardaki değişikliklerin etkisi ile şekillendiğinin bir tür inkarına dayanan bu psikoloji tanımı, incelenen “bilinci” bulanıklaştırmaktadır.

Bilimlerin tarihi özünde materyalizm ve idealizm arasında mücadeleler biçiminde nüksediyor ve bu çatışma psikolojide de bu biçimiyle karşımıza çıkıyor. İdealizm; psikoloji tartışmasında psişik olanı ele alırken, maddeden bağımsız bir nitelik hatta beynin bir ürününü temsil etmeyen “ruhani” bir durum tanımlamasına girişiyor. Bu tanımlamanın kendisi ise toplumda, bazen psikolojinin küçümsenmesine bazen reddine bazen ise bireyin kendi halinde ele alınmasına neden oluyor. Psikoloji için danışman ve doktora başvuranlar, toplumun bu çarpık psikoloji anlayışı nedeniyle kendilerini suçlu, yetersiz veya kusurlu hissediyor.

Oysa bilinç gibi psikoloji de gerçek dünyanın suretinden başka bir şey değildir. Elbette gerçek dünya derken bilinci veya psişik olanı salt fizyolojik ve kimyevi olana indirmek de anlaşılmamalıdır. Biyolojik moment ve doğal güdülerle sınırlı bir yaklaşım, idealist psikolojinin düştüğü hataya yani toplumdan izole birey incelemesi ve araştırmasına yönelme tehlikesini içinde barındırıyor.

İnsanın kişiliğine nüfuz eden toplumsal etki ve yaşam, psikolojinin kodlarını da içerisinde taşımaktadır. Örneğin bencillik gibi yaygınlaşan toplumsal özellikler, kapitalizm ve onun zemini özel mülkiyet ele alınmadan açıklanamaz. Ürettiğine yabancılaşma, birey olma halinin silikleştirilmesi ele alınmadan nüfusun yüzde yetmişinin yaşadığı anksiyete vb tartışmalar sürdürülemez. Kapitalizmin özellikle kriz dönemlerinde ortaya çıkan çürüme, uyuşturucu kullanımı, cinayet vb şiddet biçimleri, toplumu sarıp sarmalayan egoizm ve toplumsal sorunlara duyarsızlık gibi farklı görünümler; sağ-sol adımlar gibi birbiri sıra takip etmesi ancak idealist anlayışın tam karşı cephesinde durarak görülebilir/kavranabilir.

Yazının başına dönecek olursak, “sorun ekonomik değil psikolojiktir” açıklaması bir idealist tartışma biçimi olmakla birlikte, demagojiden ibarettir. Ekonominin güncel yansımasını psikolojinin doğrudan yansıtmayacağı dönemler olabilir. Ancak ekonomi son kertede toplum veya birey psikolojisini tayin etmektedir. Ekonomik sorunları psikolojik olarak görmek, yorumlamak dürbünün tersiyle bakmaya, havaya çivi çakmaya benzemektedir.