1971 yılında Ecevit’ten öğrendiğim bir ilke var; yazılanı, konuşulanı tam olarak anlamaya çalışınız. Usta kalemler buna ‘satır arasını okumak’ da der. Usta kalemlerin başında gelenlerden birisi de Bekir Coşkun’du. Kalemini eğip bükmeyen, güler yüzlü, hayvan sever, dost ve yiğit insan Bekir Coşkun’u Türk insanı herhalde unutmayacak. Kendisini ilerideki yazılarımda anacağım.
Satır arasını okumak derken söylemek istediğim, dikkatlice bakıldığında insanın fikrini veya niyetini bir yazısının, konuşmasının bir yerlerinde bırakılan izi bulmak mümkün. Bunları okuyup, dinleyip anlamaya çalışmak ayrı bir zevk.
Geçen gün (19 Ekim) İbn Haldun Üniversitesi Külliyesi açılış töreni yapıldı. Erdoğan açılış konuşmasında, servis edilen haberlere göre, birçok kişinin imza atacağı sözler söyledi: “Siyasi bağımsızlığın da ekonomik bağımsızlığın da temelinde fikri bağımsızlık yatar. Ülke olarak kendimizi kontrolsüz bir batılılaşma fırtınasının içinde bulduk. İnşallah Türkiye fikir tartışma zenginliğini kendisi ve dostları için hayırlı bir inkişafla neticelendirecektir. Eğitim-öğretim görüyorlar ama çoğu alanda kendini geliştirmiş insan kapasitesine sahip değiliz. Kimsenin fikri iktidar arayışından rahatsız olmaması gerekir. Bu arayışa herkesin katkı sağlamasını bekliyoruz. En haklı konularda bile dünyaya kendimizi anlatamıyoruz. Bize lazım olan ilhamını gelenekten alan yenilikçiliktir. Ne milletimizin, inancımızın birikimine sırtımızı döneceğiz ne de modern insanlığın sunduğu imkânlara.”
Burada durdum. “Ne milletimizin, inancımızın birikimine sırtımızı döneceğiz ne de modern insanlığın sunduğu imkânlara.” Konuşma devam ediyor; “Yapmamız gereken kendi medeniyet birikimimize uygun nesiller yetiştirmektir.”
İnancın birikimi ve modern insanlığın sunduğu imkânlar, kendi medeniyet birikimimize uygun nesiller… Bunlar herhalde partili kitleye hitap eden önemli sözler. Kendilerine göre bir birikim anlayışları olsa gerektir. Ancak, “modern insanlığın sunduğu imkânlar” dediğinde, bazı eleştirilere yanıt veriyor gibi geldi bana. Mercedes varsa deveye binmeye gerek yok. Cep telefonu gâvur işi de olsa kullanabilirsin. Ve daha neler neler…
İbn Haldun Üniversitesi, Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) tarafından yaptırılıyor… Vakıf okulun arazisini Hazine’den kiralamış, yılda 3 milyon lira kira ödüyor. Erdoğan’ın belediye başkanı olduğu dönemde kurulan vakfın adı 2012 yılında TÜRGEV olarak değiştirildi. Vakfın yönetiminde Erdoğan’ın kızı bulunuyor.
Erdoğan, açılışın başında “Sadaka-i cariye vasfındaki bu hizmetlerin ifasına destek olan herkesin, her hayır sahibinin ortaya çıkan manevi hasıladan istifade edeceğine inandığını” dile getirerek konuşmasına devam etti. Ve “İbn Haldun Üniversitesi Külliyesi'nin hem gerisindeki felsefi birikim hem mimarisi hem donanımıyla iftihar verici bir eser olduğunu” ifade etti.
O felsefi birikimi merak ettiğimi söylemeliyim. “Sadaka-i Cariye”nin ne demek olduğunu merak edenler için söyleyeyim: “Öldükten sonra da, amel defterimize sevap yazdıran sadakadır. Sadaka-i cariye, cami, çeşme, yol yapmak, ağaç dikmek, faydalı ilmi eser bırakmak gibi insanlara faydası dokunan her çeşit iyi işlerdir.
Bir cumhurbaşkanının kurulmasına öncülük ettiği, çocuklarının ve yakınlarının yönettiği bir okulun açılışına gitmesi olağan, konuşma yapması da öyle. Açılışta Kafkasya bölgesinin Başmüftüsü ve aynı zamanda Kafkas Müslümanlarının dini lideri ile Katar Emiri de bulunabilir. Burada yapılan konuşmaya bakarsanız eğitimde reform adı altında derslerin içeriklerinin epey değiştirileceği anlaşılıyor.
İstenildiği kadar çabalansın, Türkiye’nin aydınlık yüzü karartılabilir mi?