Geçtiğimiz hafta sonu İzgazete ekibi olarak Marmaris’te CHP tarafından düzenlenen Anadolu Medya Buluşması ve Yerel Medya Çalıştayı’na katıldık. Adet olduğu üzere önce teşekkür faslını tamamlayayım.
Öncelikle organizasyonu düzenleyen İzmir Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı CHP eski Milletvekili Atila Sertel’in hakkını verelim. Yerel medyanın bin bir sorunla boğuştuğu bu günlerde sesimizi ana muhalefet partisi lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na duyurmamızı sağladı. Organizasyona ev sahipliği yapan Marmaris Belediyesi’ne de belediye başkanı Sayın Mehmet Oktay nezdinde tüm belediye emekçilerine de teşekkürlerimizi iletelim.
Daha önce İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nde ve 9 Eylül Gazetesi’nde birlikte çalışmaktan onur duyduğum Murat Koç’a da ayrı bir parantez açmam gerekiyor. Biz gazeteci milletinin kahrını çekmek kolay iş değil. Sevgili Murat Koç da bir alkışı hak ediyor.
Gazetecilik yürek işi
Bence çalıştayın en önemli konuşmasını Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç yaptı. Türenç basın örgütlerinin birlikte hareket edemediğini ve bunun mesleği zayıflattığını vurguladı. Saray destekli yapay gazetecilik örgütlenmelerini sert bir şekilde eleştirdi. Sorunların ortaklaşa çözümler ve dayanışma ile aşılacağını söyledi. Türenç’in, “Bizler gazeteciyiz. Cesaretle bu kalemi oynatması gereken bizleriz. Öyle korkarak, kapılara giderek, üç beş kuruş alarak bu mücadelede başarılı olamayız. Basın konseyinin geliri yok, binası yok, parası yok ama mücadeleye devam ediyor. Kat kat kurulan şatafatlı binalarda yapılmıyor bu işler. Gazeteciliğin yürekle yapılacağına inanıyorum" sözleri tüm katılımcılar tarafından ayakta alkışlandı.
BİK – RTÜK benzetmesi doğru mu?
Şimdi gelelim bu yazıyı yazmama neden olan asıl konuya. Biliyorum şimdi bazı meslektaşlarım bana kızacak. Ama gazetecilik etiği doğru bildiğini her ortamda her yerde başkalarını memnun etmese de dile getirmeyi emreder.
Çalıştayda en çok konuşulan konulardan biri de Anadolu basınının dijitalleşmesi ile ilgili getirilen kriterler, mevzuatlar ve Basın İlan Kurumu’nun tutumuydu.
Üzülerek gözlemledim ki çoğu meslektaşımız (sunum yapan konuşmacıların bir kısmı da buna dahil) konu hakkında yeterince doğru bilgiye sahip değil.
Amacım Basın İlan Kurumu’nun avukatlığını yapmak değil. Dezenformasyon yasası ve dijitalleşme ile ilgili mevzuat gündeme geldiğinde eksik ve hatalı gördüklerimi yüksek sesle dile getirdim. Bu konularla ilgili 4 televizyon programı yaptım, çok sayıda köşe yazısı yazdım. Meslek örgütlerimizle birlikte Ankara’ya gittim, yasaya karşı eylem de yaptım.
Uzun yıllar yerel basında yöneticilik yapmış ve halen de yapan biri olarak mesleğimizle ilgili her türlü kanunu, mevzuatı iyi bilirim.
Öncelikle şuradan başlayalım. Basın İlan Kurumu’nu, Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ile benzeştirmek son derece yanlış. RTÜK devlet adına (siz buna artık AKP – Cumhurbaşkanı ya da hükumet de diyebilirsiniz) denetleme yapıyor, görsel medyaya herhangi bir destek vermiyor. Çalışma şekli de son derece partizanca. Ülke genelinde bin 500 radyo ve televizyonu 291 izleme uzmanı ile kontrol altında tutuyor. Ve ne hikmetse bugüne kadar sadece 5 muhalif kanala ceza kesiyor.
Basın İlan Kurumu ise çalıştayda dile getirildiği gibi bir ‘Sansür Kurumu’ değil. RTÜK’ten en büyük farkı kamu desteklerini yazılı basına belli kriterlerle aktarmak. Denetim görevi de yapıyor ama bu denetim sizin içeriğinizle ilgili değil, genelde şekil şartlarına uygunluk ile alakalı.
Peki Basın İlan Kurumu’nun gazetelere müdahale etmesi ve sansür uygulaması mümkün mü?
Yakın geçmişe kadar bu mümkündü. Basın Ahlak Esasları adı altında 33 maddelik bir kurallar listesi var. Bu liste 28 yıl sonra geçen sene güncellendi. Çoğunluğu evrensel basın meslek ilkelerine atıfta bulunan bu maddeler arasında her yöne çekilebilecek ve kötüye kullanılabilecek muğlak maddeler de bulunuyor. Kurum bu maddelere dayanarak gazetelere (geçmişte oldu) ilan yayınlamama cezası verebilir.
Cumhuriyet, Birgün, Sözcü gibi gazetelerin müracaatları sonucu Anayasa Mahkemesi oy çokluğu ile bu uygulamayı anayasaya aykırı buldu ve kanun koyucunun yasadaki çelişkileri düzeltene kadar Basın Ahlak Esasları ekseninde Basın İlan Kurumu’nun karar verme sürecini durdurdu. Yeni yasa çıkana kadar Basın Ahlak Esasları BİK tarafından işletilmiyor. Dolayısıyla yaklaşık 1,5 yıldır bu konuda hiçbir gazeteye yaptırım uygulanmadı. Konunun ne zaman meclise geleceği, kanun koyucunun nasıl bir düzenleme yapacağı da henüz belirsiz.
BİK balık tutmayı öğretiyor
Biraz da çuvaldızı kendimize batıralım. Öncelikle şunu bilelim ki Basın İlan Kurumu üzerinden yerel medyanın yayınladığı kamu ilanları olmasa, şu anda yayın hayatını sürdüren gazetelerin yüzde 80’i kapısına kilit vurur. Teknolojik gelişmeleri görmezden gelen, sırtını devletin verdiği resmi ilanlara dayayan, insana, gazeteye gazeteciye, teknolojiye yatırım yapmayan gazete patronları son dijital gelişmelerden rahatsızlık duydu. Medyanın finansmanı konusunda çeşitlilik yaratmayan, ilan-satış gelirleri gittikçe gerileyen ve bu yüzden ekonomik özgürlüğü ile birlikte editoryal özgürlüğünü de yavaş yavaş kaybeden gazetelerimiz birer birer kapandı. Siyaset ikliminin yarattığı ikilik; yandaş basın, muhalif basın gibi normalde gazetecilik terminolojisinde yeri olmayan kavramları maalesef dilimize yerleştirdi.
Şunu vurgulayalım. Gazetecilik bir kamu görevidir. Barınma, eğitim, sağlık hizmetlerine erişim hakkı gibi haber alma ve ifade özgürlüğünün medya eliyle yapılması da evrensel bir insan hakkıdır. Yani gazetecilik kamu kaynakları tarafından desteklenmek zorundadır. Yoksa medya 4. Kuvvet görevini yapamaz.
Kamu kaynaklarının objektif kriterler ile özellikle yerel medyaya ayrım gözetilmeden dağıtılması sosyal devletin bir gerekliliğidir. Bu amaçla kurulan Basın İlan Kurumu’nu çeşitli nedenlerle sürekli karalamak ve itibarsızlaştırmak mesleğimize hiçbir şey kazandırmaz. Eleştirilerimizde hakkaniyetli olmak bizi daha güçlü kılacağı gibi eleştirdiğimiz kişiler tarafından da ciddiye alınmamızı sağlar.
Dijital dönüşüm
Basın İlan Kurumu’nun nisan ayında devreye aldığı internet haber sitelerine resmi ilan verme stratejisi ikinci aşamasına girdi. Kuruma akredite günlük gazetelerin internet sitelerinde 6 ay boyunca resmi ilan yayınlandı ve bu süre boyunca 401 gazeteye BİK kanalıyla yüzbinlerce lira kamu kaynağı aktarıldı. Üstelik resmi ilan yayınlama kriterlerini yerine getirip getirmediğine bakmadan. Yani BİK, gazetelere 6 ay boyunca dijital dönüşümlerini sağlamaları için para verdi. Ekim ayından itibaren yeni dönem başladı. Kriterleri yerine getiren gazeteler ve haber siteleri resmi reklam yayınlamaya devam edecek. Basın İlan Kurumu yeni bir karar daha alarak kriterleri henüz sağlayamayan gazetelerin internet haber sitelerine 6 ay süre daha tanıdı. Ama bu süre içinde parasal destek olmayacak. Dijitalleşme yolunda ilerleyenler bu süre içinde kriterleri yerine getirince yeniden havuza dahil edilecek. Bu süreç içinde yerel medyada 3152 istihdam yaratıldı. Yani 3 binin üzerinde meslektaşımız sektöre geri döndü, internet haberciliği yapan gazetecilere basın kartı alma hakkı tanındı. Tüm bunlar sanıyorum kurum tarafından kamuoyuna yeterince aktarılamadı. Bunun için bölgesel bazda kurum tarafından sektör temsilcilerine yönelik bilgilendirme toplantıları yapılması faydalı olacaktır.
Olumsuzluklar elbette var. Basın İlan Kurumu, RTÜK, İletişim Başkanlığı gibi aslında bize hizmet eden ve etmesi gereken kurumlara sahip çıkmak, onların daha iyi ve daha güzel çalışmasını sağlamak bizim katkılarımız ve mücadelemiz ile olacak. Bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da yapılan haksızlıkları yüksek sesle dile getireceğiz, karşı çıkacağız. Ama önce Sezar’ın hakkını Sezar’a vereceğiz.