Hadi AKP ve MHP’yi anlarım. Onlar baştan beri Tunç Soyer’in karşısındalar. Her fırsatta, “gözünün üzerinde kaşın var” diye saldırmaya hazır ve nazırlar.
Ya diğerlerine ne demeli?
Kurt puslu havayı sever demiş atalarımız.
CHP Kurultayı’nın ardından İzmir’in havası da iyice puslu, ortalık toz-duman.
Puslu havada pusuya yatanlar ise ellerini ovuşturuyor.
Bundan 3 ay öncesine kadar “En büyük başkan bizim başkan” diye tempo tutan, alkış yapan eller şimdi birer Brütüs olma şehvetine kapılmış. Adeta ilk hançeri ben vurayım modundalar.
Seçildiğinden bu yana Tunç Soyer’e muhalefet eden, fikirlerini ve eleştirilerini mertçe ortaya koyanlar elbette bu tanımın içine girmiyor. Onları ayrı tutuyorum.
Benim sözüm “sureti haktan görünüp” arkadan iş çevirenlere. Tunç Soyer’in yüzüne övgüler yağdırıp, arkasından konuşanlara, kuyusunu kazanlara. Düne kadar ufacık menfaatleri için kapısında kul köle olan bugün ise siyasi iklime göre tavır alan rüzgâr güllerine.
Tunç Soyer’in 5 yıllık süreçte neler yaptığını neler yapamadığını anlatacak değilim. Bunlar zaten yazıldı, çizildi, söylendi.
Beğenen var beğenmeyen var. Başarılı bulan var bulmayan var. Elbette olacak.
Bir de kerameti kendinden menkul herbokologlar var. Bence bu arkadaşlar bırakın Tunç Soyer’i, kendilerini bile sevmiyor.
Sürekli bir üstten bakış, sürekli bir eleştirme, sürekli bir karalama. Kendi yankı odalarında her şeyi biz biliriz havalarındalar.
Siyasi literatürde bunlara küçük burjuva radikalleri deniyor. Sınıf bilincinden uzak, kendilerini halkın kurtarıcı kahramanları olarak gören bu tipler sosyalist kuramın saygınlığını kendi egolarına kalkan yapar. Halk bu tiplerle entel-dantel diye dalga geçer.
Sanal devrimciliğin tavan yaptığı günümüzün postmodern dünyasında bu tipler yapılan hiçbir şeyi beğenmez. Peki bu muhalif yapılarını günün otoriter-baskıcı ortamında en rahat nasıl tatmin edecekler? İktidara muhalefet zor, yürek gerektiriyor. Oysa muhalefeti eleştirmek hem de kıyasıya eleştirmek serbest. Orası konforlu bir muhalefet alanı. CHP’ye, Tunç Soyer’e ya da muhalif medyaya burun kıvırıp küçük görmenin, eleştirmenin şehvetli bir cazibesi var.
Öyle ya ‘kendi mahallende’ eleştiri oklarını icraat makamında olanlara, aktif muhalefet yapanlara çevirince kahraman olmak kolay ve risk yok.
Oysa kazın ayağı öyle değil. Yüreğiniz yetiyorsa önce ülkeyi despotik bir cendereye sokan iktidarla mücadele edeceksiniz. Kelle koltukta doğru bildiğinizi söyleyeceksiniz ve bunu yaparken de yol arkadaşlarınızı ve yoldaşlarınızı satmayacak, arkadan hançerlemeyeceksiniz.
Bilmem anlatabildim mi?