Tarihsel bir olgu ve tarihsel gelişmenin belirli bir aşamasında toplumsal, ekonomik gelişmenin ve sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak ortaya çıkan partiler, farklı özellikler taşır. 

Özellikle burjuvazinin, sermaye sınıfının ihtiyaçlarını esas alan, ancak lafa geldiğinde “halktan” dem vuran partiler; sermayenin ihtiyaçlarını halkın ihtiyaçları olarak göstererek, geniş işçi ve emekçi kitleleri yanılgıya sürükler. Halkın gündelik hayat veya ilişkileri içerisine sızarlar. Çünkü bilinmektedir ki, farklı klikler ile ayrı ayrı görüntüler çizen sermaye partileri için politika ve siyasetin başarı kıstası: ülke nüfusunun yüzde beşini oluşturan patronların ihtiyacını, toplumun yüzde doksan beşini oluşturan geniş kesimlerin ihtiyacı olarak gösterip, peşinden sürüklemektir. Hatta onlar için politika ve siyaset, halkı aldatma ve satın alma “sanatı” anlamı taşır. 

Bu nedenledir ki kandırıldığını hisseden biri ağız dalaşında, “politika yapma lan” diyerek, politika ile aldatma ilişkisine kendince “tepki” gösterir. Hatta genelde aile ortamlarında, “aman siyaset bana göre değil yalan söyleyemem” denildiğine de şahit olunur.

Burjuva partilerin yöneticileri ve liderleri sadece halkı kandırmakla değil, kendi konumunu korumak için partisinin içerisinde de iğrenç yöntemlerle mücadele ederler. Halk arasında, “İktidara geldiniz mi hepiniz kendi çıkarınıza dönersiniz, bizi unutursunuz” diyerek “siyasete” küsme eğilimi de bu iğrenç, ahlak dışı mücadele yöntemleri nedeniyle ortaya çıkar.

Cumhur İttifakı içerisinde, özellikle bakanların ataması yapıldığı zamanlarda, “bak x kişisinin ayağını kaydırdılar”, “kellesi alındı” gibi tespitler yapılır. Millet İttifakı partileri için de kuşkusuz böylesi mücadele biçimlerini görürüz. Her ne kadar “demokrasi şöleni” gibi ifadelerle süslü kongreler yapılsa da gerçek biraz irdelendiğinde “şeytanın aklına gelmeyecek” yönetmelerle kendi aralarında mücadele edildiği görülür. 

Çürüme her alanda 

Sendikal bürokrasi için, “Bazen harcayacakları adamları yönetici yaparlar. Bir de kürsüde konuşma yaptırırlar. O kendisinin yükseldiğini, büyüdüğünü zanneder ama bürokratlar aslında ya kendine benzetecek ya da bitireceklerdir” demişti bir üstadım, hakikaten de öyle. Burjuva partilerinden, burjuvazinin ihtiyaçlarını esas alan sendikalara kadar burjuvazinin müdahalesinin olduğu her yapıda bu ikiyüzlü, ahlak dışı yöntemler rahatça görülebilir. Dostluk kurmalarının da omuz veriyor gibi yapmalarının da altında “kişisel rekabet”, “hırs” ile bütünleşmiş sermaye çıkarları yatar. Sadece insan doğası ile açıklanacak bir durum değildir yani. Bizzat savundukları sınıfın yani burjuvazinin leş özelliklerinin sirayet ediş biçimidir. 

Burjuvazi için hareket eden partiler, onların ihtiyacına göre şekil alan sendikalar vb. içerisinde dönen pislik, gözden kaçamayacak kadar ayyuka çıkıyor. Herkes görüyor ama yaratılan illüzyon nedeniyle kavrayamıyor! Onların ikiyüzlülüğü, sahtekârlığı tamam da geniş işçi ve emekçiler bu pislikten ne zaman sıyrılacak asıl mesele bu.