Anayasa Mahkemesi Başkanı katıldığı toplantıda; “Anayasa Mahkemesi, Anayasa’ya aykırılık kararı verdikten sonra bu aykırılıkta ısrar Anayasa’nın kasten ihlalidir” demiş. Aynı toplantıda konuşan Adalet Bakanı da Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğunu söylemiş. İnsan bu sözleri söyleyen kişilerin unvanlarını ve bugüne kadar yaptıklarını bilmese sözlerin sahiplerinin muhalif siyasetçiler olduğunu sanabilir. Oysa değiller.
Anayasa Mahkemesi’nin Enis Berberoğlu, Mehmet Altan ve Şahin Alpay hakkında verdiği hak ihlalleri kararını yerel mahkemeler uygulamadı. Anayasa uyarınca yargı organı niteliğinde olan ve kararlarının gereğinin yerine getirilmesi gereken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkında verdiği hak ihlali kararları halen uygulanmış değil. Anayasa’nın mahkeme kararlarının bağlayıcı olduğu hükmünü uygulamayan hâkimler hakkında yapılan şikâyetler yukarıdaki sözlerin sahibi olan Adalet Bakanı’nın başkanı olduğu HSK’ye gitti. DW’den Alican Uludağ’ın haberine göre, HSK bu hâkimler hakkında bırakın soruşturma açmayı, birisini Yargıtay üyeliği ile diğerlerini terfiyle ödüllendirdi.
Başta Adalet Bakanlığı olmak üzere idarenin tüm birimleri mahkeme kararlarını ya uygulamıyor ya da uyguluyor gibi yapıp yeniden tesis ettiği işlemlerle kararları işlevsiz bırakıyor. KHK’ler ile görevinden alınan kişilerin yaptığı başvuruların büyük bir çoğunluğu reddedildiği gibi ret kararı alanların yaptığı mahkeme başvuruları sürüncemede bırakılıyor. Yargılandığı davalardan beraat edenler hatta haklarında ceza davası açılmayanlar görevlerine iade edilmiyor.
Hiçbir güvencesi olmayan hâkimleri, ödül – ceza ikileminde bırakan sistem, “tavşana kaç, tazıya tut” diyerek yoluna devam etmeye çalışıyor. İstenmeyen kararı veren hâkimi cezalandırıp istenen kararları veren hâkimi ödüllendiren sistemin müsebbibi ve siyasi sorumlusu olan kişiler bu durumdan şikâyet ediyormuş gibi yapıyor. “Yürütmeyle uyum içinde çalışma” şiarı ile oluşturulan yargı kurulları “yargı bağımsızlığının teminatı” olma misyonunu çoktan terk etmiş vaziyette, toplumun yargıya olan güveninin yok olma aşmasına gelmesini sadece seyrediyorlar.
İktidara zarar verecekse haksızlık ve doğruları söylemenin dahi caiz olmadığını din adına dile getirebilen bir siyasi anlayışın kendi yarattığı sorundan şikâyetçi olmasının görüntüyü kurtardığı sanılabilir. Ancak büyük otellerde kendi kendilerine yaptıkları toplantılarda muhalefet partilerinin gölge adalet bakanı gibi konuşanların sözleri yargı sistemini düzeltmeye yetmeyecek, ülkesinde adaleti tesis edemeyenlerin daha adil bir dünyaya dair sözlerinin anlamı olmayacaktır. Çünkü sorunun sebebi olanlar çözüm üretemezler.
Tarafsız ve bağımsız bir yargı sistemi eliyle adalet tesis edilmeden toplumun hiçbir kesimi için huzurlu bir ortam sağlanamayacaktır. Hemen her siyasi kesimin değişen dönemlerde yargı sopasıyla dövüldüğü bir ülkede bu gerçeğin hala yeterince kavranamamış olması çok acı verici. Geniş halk kitleleri tarafından hukukun ve adaletin önem ve değeri anlaşıldıkça daha iyi bir yargı sistemi kurmak, barış ve huzur içinde yaşamak mümkün olacaktır.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında demokratik hukuk devletini inşa etme görevi kendi yarattıkları sorunları otel salonlarında konuşanlara değil hukuk ve adalete inanmış halka düşecektir.