Toplum, yaşadığı yoksulluğu da bu yoksulluğun siyasi iktidarın eseri olduğunun da farkında. Bu nedenle bugüne kadarki oy tercihlerini değiştirmeye hazır. Ancak seçimin sadece iktidar karşıtlığı üzerine kazanılamayacağı, halkın sorunlarının çözümüne dair somut önerilere ihtiyaç olduğu açık. Yaşanılan toplumsal, siyasal ve de en önemlisi ekonomik sorunların çözümüne dair önerilerin toplumun önüne konulması gerekli.
Muhalefet bloğu bugüne kadar en çok bu noktadan eleştirildi. Sorunların çözümüne dair önerilerinin ne olduğu haklı olarak sorgulandı. Altılı masa bütün eleştirileri dinlemekle birlikte, toplumun her kesimiyle çeşitli vesilelerle bir araya gelip görüşleri topladı ve serin kanlı bir şekilde kendi çalışmasını sürdürdü.
Esasen çözüm önerilerinin oluşturulmasının bir süreç olduğu biliniyordu. Birbirinden farklı siyasi anlayışlara, toplumsal tabanlara ve tarihi geçmişlere sahip bu partilerin bir araya gelip sorunlara ortak çözüm önermesinin zorluğu da biliniyordu. Bunlar biliniyordu ama özellikle siyasi iktidarın oluşturup topluma yaydığı “Adayınız kim? Projeleriniz ne?” sorularının oluşturduğu baskı muhalefetin üzerinde hissediliyordu. Geçtiğimiz hafta muhalefet bu sorulara dair cevaplarını peşi sıra dile getirmeye ve çözüm önerilerini toplumun önüne koymaya başladı.
Muhalefet, iktidara geldiğinde yapacağı Anayasa değişikliklerini 84 maddelik somut bir öneri ile ortaya koydu. Oldukça geniş, iyi hazırlanmış ve ülkenin sorunlarına somut çözümler sunan değişiklik önerisi topluma sunuldu. Elbette süreç içinde başta hukuk camiası olmak üzere toplumun tüm kesimleri bu önerileri tartışacak, olumlu ve olumsuz yöndeki eleştirilerini ortaya koyacak. Yapılacak tartışmalar sonucunda oluşacak nihai metin toplumun değişim önerisi olarak seçim sonrasında TBMM’ye getirilecek.
Anayasal sistemin ve siyasi yapının ne olacağı elbette çok önemli. Bu yapının ne olacağının ekonomik sorunlar üzerinde de belirleyici etkisi var. Ancak yine de toplum ekonomiye dair somut çözüm önerilerini duymak istiyordu. Cumartesi günü CHP, "İkinci Yüzyıla Çağrı" başlıklı toplantıda ekonomiye dair somut önerilerini açıkladı. Çok önemli bilim insanlarının görüşlerini ortaya koyduğu, geniş kapsamlı ve oldukça iyi hazırlanmış toplantıda CHP ekonomik sisteme ilişkin görüşlerini açık ve somut bir biçimde ortaya koydu. “Siz iktidar olursanız ekonomi için ne yapacaksınız?” sorusuna kapsamlı bir cevap verdi.
Üretimi dönüştüren, inşaata ve ranta değil üretken yatırımlara dayalı, vergi yükünü geniş halk kitlelerinin omuzlarından alıp adaletli bir biçimde paylaştıran, yeşil üretimi ve sürdürülebilir kalkınmayı, verimliliği hedefleyen, kamucu anlayışı ve kamu yararını öne çıkaran, kimseyi arkada bırakmayan, dezavantajlı kesimlerin yanında olan bir devlet anlayışını benimseyen, bilimi, eğitimi ve teknolojiyi esas alan ekonomik modelin somut araçları dile getirildi.
Yapılan toplantıda ortaya konulan ekonomik program kadar önemli olan ve doğrudan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu tarafından dile getirilen üç mesaj vardı. Bunlardan ilki “Ben sizi bir adaya oy vermeye çağırmıyorum. Türkiye'yi tek bir kişi değil, liyakate dayalı bir sistem yönetecek" sözleriydi. Bu sözler yapılması gereken asıl tartışmanın, kimin aday olacağı değil, seçimden sonra Türkiye’yi içinde bulunduğu cendereden çıkaracak sistemin ne olacağına dair olduğunu ortaya koydu. Aday kim sorusunun içerdiği tek adam kabullenmesini bir kenara bırakmak gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, adayın bir kişi değil bir sistem ve toplumun her kesimi olduğunu dile getirdi. Bir başka deyişle “adayınız kim?” diye soranlara verilmesi gereken cevabı söyledi: Aday Biziz, Hepimiziz!
İkinci önemli mesaj siyasi farklılıklarına rağmen muhalefet bloğunu oluşturan siyasi partilerin ve liderlerinin isimleri zikredilerek ortaya koyulan kararlılıktı. Altılı masadaki her liderin güçlü yanlarının dile getirilmesi, takım halinde çalışmanın öneminin vurgulanması değerliydi. Ve son mesaj, “başlıyoruz” sözüydü. Kılıçdaroğlu, seçimlere yönelik başlangıç işaretini vermiş oldu.
Yapılacak seçimin iyi ile kötü arasında, tek adam yönetimi ile ortak akıl arasında, baskıcı yönetimle özgürlük arasında olduğu her geçen gün daha da anlaşılacak. Öyle olduğu içindir ki, şu aday olursa kazanılır, bu aday olursa durum zora girer tartışmaları yerine, kazanırsak ne yapacağız tartışmasının öne çıkarılması zamanı. Çünkü şunu bilmek gerekir, aday kim olursa olsun kazanan da kaybeden de Türkiye olacak ve bu seçimi kazanmak için adayın kim olduğundan ya da adayın performansının ne olduğundan daha çok siyasi iktidarın değişmesini isteyen her birimizin performansının ne olacağı önemli olacak.
Adayın kim olacağını değil, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında yapılacak işlerin neresinde olacağımızı her birimizin kendine sormasının ve BİZ KAZANACAĞIZ demenin tam zamanıdır.