İzmir’de ‘aşkla’ göreve gelen Tunç Soyer, İz Gazete yazarlarıyla Tarihi Asansör’de bir akşam yemeğinde buluştu. Gündem İzmir ve Türkiye’ydi. Arkadaşlar, gündeme CHP’yi eklemek için çabalamış olsa da Soyer, gündemi CHP’ye çeken sorulara olabildiğince yanıt vermedi ya da verdiği yanıtlarla nasıl görmezden gelebildiğini ve karışmadığını hissettirdi.
Adaylık aşamasında tek gündemin CHP olduğu dönemden sonra Soyer’in tamamen İzmir’e odaklandığını açıkça gördüm. İzmir’de yaşayanlar için sevindirici bir gelişme. Soyer, o akşam pek çok soruya açıklık getirdi. Gökdelen konusundan, ulaşım yatırımlarına, enerji verimliliğinden, sosyal politikalara kadar başlıklara değinildi. İzmirliler için en kritik olarak gördüğüm öncelikli konu belediye çalışanlarına yönelik yapılacak iyi uygulamalar. En azından ilk iki yıl için her şeyin başında Belediye’nin ‘başka bir belediye’ olması için harekete geçmeyi hedefliyor Başkan.
Konut Yapı Kooperatifi
Kooperatifleri en çok barınma ihtiyaçlarını karşılamasından tanıyoruz. Tarım ve taşımacılık sektörleri yanında inşaat sektöründe barınma ihtiyacı olanların bir araya gelip evlerini inşa etmesi konut yapı kooperatifi modeliyle mümkün. Soyer, Belediye çalışanlarının ev sahibi olabilmesini kolaylaştırabilmek için “Konut Yapı Kooperatifi” kurulmasını gündemine almış, çalışmalar başlamış. Büyükşehirde, mutlu ve huzurlu çalışanların olması tüm İzmir’in mutlu ve huzurlu olmasının temelini oluşturur. Tümevarım yaklaşımı belediyecilikte işe yarayan yöntem. Burada “kooperatif” yapılanması gündeme geleceği için bir kooperatifi tek boyutlu kurgulamak yerine olabildiğince diğer boyutları da düşünüp yapılandırmaya adım atmak verimlilik, sürdürülebilirlik sağlayabilir.
O akşam Başkan tüm yazarlardan “bir taşta iki kuş vurmak” deyimine karşılık gelen bir söz bulunmasını rica etti. Soru yanıt kısmının devamında söz alan yazar dostumuz, önceki dönem milletvekilimiz Zeynep Altıok “bir gevrekle çok martı beslemek” deyimini sundu. İşte bu özlü sözden hareketle bir kooperatif modeli yapılandırılırken bir kooperatifle çok ihtiyaca dokunmak benimsenebilir. O konutlarda yaşayanların kendi ‘tüketim örgütlenmesi’ni de baştan kurması ve güvenli, sağlıklı gıdaya erişim zinciri oluşturulması, yapı kooperatifini destekleyecek bir ‘ticaret kooperatifi’ desteklenerek, eğitim, sanat, üretim, pazarlama, işletme alanlarının kooperatif yaklaşımla planlanması gibi...
Çalışan Aidiyeti
Belediyelerde çalışanların, belediyeye karşı aidiyet duyması ve belediyenin, şehrin gelişimine katkıda bulunulması için çalışmaları sık görülmüyor. Beş yıl, üç belediyede fiilen bulunma dönemi ile gönüllü çalışmalardaki etkileşimler bu cümleleri kurmamı kolaylaştırıyor. “Sen ODTÜ mezunusun belediyede ne işin var?” sözüyle 2017’nin sonlarında karşılaştım. Üstüne üstlük aidiyet kurmam öyle engellendi ki hep bir açık arandı ya da kuşkuyla yaklaşıldı. Belediye Başkanlarının güvenini kazandıkça, ortaya iş çıktıkça yaftalandım. Eminim bu durumla karşılayan binlerce belediyeci var şu an İzmir’de. Çalışan aidiyetini kurmak için önce vicdan ve sonra güven hissedilmeli. Çalışanlarını vicdanıyla baş başa kaldıklarında huzurlu hissettirecek bir sistem kurmak zor değil. Soyer, bunları anlattı. Hele ki her sabah karanlıkta beresini takıp kaşkolunu sararak koşu yaptığı rotada karşılaştığı temizlik görevlisini anlatırken gözlerinin içindeki inancı hissettim. Diyor ki Soyer, “Her sabah o arkadaşımı görüyorum, kimse onu denetlemiyor ama yine de her sabah denizi titizlikle temizliyor.” Bu ifade, hayranlıkla birlikte bir şeylerin dönüşebilme gücüne inancı artırıyor hepimizde.
Soyer bunun için ‘ödül ve ceza’ sisteminden bahsetti. Yakın zamanda aidiyeti güçlendirme ve Büyükşehir Belediyesi’ndeki her çalışanın kurumuna daha fazla vicdanen rahat ve güvenle bağlı olacağı günleri görebiliriz.