Sözler ve eylemler… Bunları iyi analiz edebilirseniz, niyet, söz, hedef üçgenini tamamlama şansı olur. Olaylardan birisini İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun konuşmasından alıyorum. İmamoğlu diyor ki, Belediyenin maliyeden alacağı paranın yatacağı tarih 23 Haziran, 13’ünde yatırmışlar. Seçimin tarihi 21 Haziran, bunu neden yapıyorsunuz, bizi maaşları ödeyemez duruma düşürdünüz. Kazanacağımızı biliyordunuz, o zaman neden o kadar ağır söz sarf ettiniz.
Bu sözlerle kaç sayfa yazılır, yine de bitmez.
İkincisi tank palet fabrikası Katar Ordusunun hissedarı olduğu BMC’ye bedelsiz olarak 25 yıllığına devredildi. TMSF’nin 2013’te el koyduğu BMC bir yıl sonra Katar Silahlı Kuvvetleri Endüstri Komitesi ile yüzde elli oranında anlaşan (veya anlaştırılan) Ethem Sancak’a 731 milyon TL bedelle geçti.
Şimdi, Türk askeri personeli ve o statüde kabul edilen işçi, mühendis ve ustalar fabrikadan uzaklaştırılacak. Bir başka deyişle, kanımca, tank palet fabrikasının işlevi bir süre sonra değişecek. Gün gelir de tanklarımız çalışmaz ve ABD veya Almanya’dan tank alırsak şaşırmam. Uçak fabrikamızı nasıl ABD aşkına kapattıysak, gelecek tank palet fabrikası için de parlak gözükmüyor.
Bunlar AKP’nin yakınlarına yaptığı “destekler”. Kendilerinden olmayanlara “düşman” gözüyle bakıp, sahip olduğu mevzileri terk ederken ortalığı yakıp yıkan ordular gibi davranıyorlar. İmamoğlu’na yaptıkları da öyle değil mi?
Peki, 2002’den 2019’a dek neler değişti? Pek çok şey. En göze batanı ise, gözünü sakınmadan memleketin kasasını boşaltmak. Şirketler, arsalar satıldı. Normal personel işten atıldı, emekli edildi, yerine tarikat mensupları geldi. İhalelerin önemli kısmı yasal hesaba uygun etiğe aykırı soygun düzenine göre yapıldı, yasal denetimler yapılmadı. Kayıtsız para hareketleri yayıldı, Devlet bankalarının içi boşaltıldı.
Dışarıya giden komisyonlar Arap sermayesi adı altında geri gelip rant yatırımlarına girdi. Örneğin, İstanbul boğaz geçişi proje hattı üzerinden şeyhin annesinin 44 dönüm arsa alması gibi. Liste uzun.
On yedi yıllık iktidarda kendisine tam inanan, inanmasa bile tam inanmış gibi hareket eden bir oy potansiyeli var. Zaman içinde başkanım diye diye başkanlığa alışmışken, peygambersin, halifesin diyenleri de gördük. Hatta bu yıl Mart ayında eşi Diyanet’in düzenlediği bir toplantıda “yeryüzünde halife olmanın sorumluluğunu taşımaktan mesulüz” dedi.
Aldığım örneklerden üçüncüsü ise, Simit Sarayı’nın yüzde 51’inin Ziraat Bankasınca 500 milyon Dolara alınması girişimi.
Simit Sarayı kurucuları AKP başkanının yakın tanıdıkları. Yurtdışında ziyaret ettiği ülkenin (Sırbistan) cumhurbaşkanını götürüp simit yedirecek kadar yakın.
Şirketin yüzde 10’unu 2017’de 100 milyon Dolara bir Arap şeyhine (Suudi Fawas Alhokair) satmışlar. Bu hesaba göre şirketin değeri 1 milyar dolar. Buna inanırsanız şirketin değeri 1 milyar Dolar olur. Ben buna inanmam. Burada bir “dümen” var.
Şirketin içeride ve dışarıda 500’e yakın şubesi var. Şirket 2007 yılından beri franchising yani isim hakkı kiralıyor. İsim hakkı bedeli 50 bin Euro, yaklaşık 350 Bin Türk Lirası. Hangi tip simit sarayı yapacaksanız maliyetini karşılayacaksınız, yılda gelirin yüzde üçünü Simit Saraycısına vereceksiniz, yılda yüzde ikisi kadar da reklama katkı parası vereceksiniz. Yani Simit Sarayı Şirketinin sahibinin cebinden para çıkmayacak, para girecek.
Hayali düzenle Ziraat’ı soyma girişimi bu. 500 Milyon Doları nerede saklıyorlar, onu bulmak savcıları işi. Görelim bakalım.